Gezmek meşakkatli ve bedenen yorucu bir iştir; fakat insan ruhu hareket sayesinde huzur ve sağlık bulur. Bu nedenle bir hadis-i şerifte denilmiştir ki, "Seyahat edin ki sıhhat bulasınız". İşte bu anlayıştan hareketle, fırsat buldukça seyahat etmeyi ve yeni yerler görmeyi kendime düstur edindim...
Geçtiğimiz günlerde bir-kaç arkadaşımla birlikte gerçekleştirdiğimiz son seyahatimizin rotası Batı Karadeniz yöresiydi. Planımıza göre ilk önce yolumuz üzerindeki Çamlıdere ilçesinde bulunan Şeyh Ali Semerkandi Türbesi ziyaret edilecek, sonrasında da Safranbolu, Amasra gezilip görülecek ve ertesi gün de Küre Dağları Milli Parkı içerisinde bulunan Horma Kanyonunda yürüyüş yapılacaktı ki, öyle de yaptık...
1320 yılında Moğol hakimiyetindeki İsfahan şehrinde dünyaya gelen ve Osmanlı'nın kuruluş döneminde Ankara'nın Çamlıdere ilçesinde yaşamış büyük evliya Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri'nin Çamlıdere'deki türbegahı, yeşilliği ile gözümü, manevi iklimi ile de ruhumu besledi. Soyu baba tarafından Hz. Ömer'e kadar uzanan ve hayatı boyunca Mekke ve Medine dahil pek çok önemli yerleşim merkezinde insanlara dini ilimler öğretip sayısız talebe yetiştiren O mübarek zatın kabri başında el açıp dua edebilmek benim için büyük şerefti...
Gezimizin Çamlıdere'den sonraki ilk durağı, tıpkı Beypazarı, Göynük ve Taraklı'dakiler gibi klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihi evlere sahip Karabük'ün şirin ilçesi Safranbolu oldu.
İsmini bölgede yetişen safrandan alan Safranbolu, 1994 tarihinden beri Dünya Mirası listesinde yer almakta ve her yıl hatırı sayılır sayıda turiste de ev sahipliği yapmaktadır.
Bilinen tarihi MÖ 3000 yıllarına kadar uzanan bu şirin ilçe, tarih boyunca çeşitli uygarlıklar arasında el değiştirdiği gibi, Türklerle Bizanslılar arasında ve hatta Türk beylikleri ile Osmanlılar arasında da el değiştirmiştir.
Daha önceleri Zonguldak'a bağlı olan ilçe, 1995 yılında Türkiye’nin 78'inci ili olan Karabük’e bağlanmıştır.
İlçe halkının sosyal yaşantısını en iyi şekilde yansıtan ve sayılarının yaklaşık 2000 kadar olduğunu öğrendiğimiz tarihi Safranbolu evlerinin yanısıra, ilçenin "eski çarşı" diye anılan bölümünün de orjinal dokusunu aynen koruduğunu ve Osmanlı döneminin canlı ticaretini yansıtan hanların, hamamların ve çarşıların bugün de aktif olarak var olduklarını görmek oldukça sevindiriciydi.
Safranboluda'ki kısıtlı süremizde, eski çarşıda bulunan Demirciler çarşısı, Yemeniciler Çarşısı ve Arastanın yanısıra, yakın çevredeki Kaymakamlar Konağı, Köprülü Mehmet Paşa Camii, Kent Tarihi Müzesi (Hükümet Konağı)nı ziyaret etme fırsatı bulduk. Tarih kokan sözkonusu bölgedeki ziyaretimiz sonrasındaki durağımız, Safranboluya yaklaşık 15 km uzaklıktaki Yörük Köyü oldu. Taş döşemeli sokaklara ve pek çok tarihi yapıta sahip bu köyde yaşayan ve yaşadığı evi müze haline getiren ınstagram fenomeni Filiz Teyze'ye yaptığımız ziyarette ise, Onun espiri dolu anlatımıyla oldukça eğlenceli dakikalar geçirdik...
Yemyeşil kanyonlara ve gür şelalelere sahip Safranbolu'daki son durağımız Tokatlı Kanyonu üzerinde kurulu Cam Teras oldu. Muhteşem manzaraya sahip bu teras, özellikle fotoğraf meraklıları için bulunmaz bir mekan olma özelliği taşıyor...
Akşama doğru ayrıldığımız Safranbolu'dan sonraki rotamız, Fatih Sultan Mehmet'in hakkında "Lala, lala!, Çeşm-i Cihan bu mu ola" sözlerini sarfettiği, Bartın'a bağlı Amasra ilçesi oldu.
Daha önce gidenlerden methini çokça duyduğum Amasra, tertemiz plajları, dar sokaklarını süsleyen tarihi evleri, görkemli kalesi ve doğal güzellikleriyle, ülkemizin saklı cennetlerinden biri.
Bir akşam gün batımında ulaştığımız Amasra'da bizi ilk etkileyen şey, günbatımındaki eşsiz deniz manzarası oldu. Bu güzel manzarada çektiğimiz birkaç resimden sonra, Kalenin hemen eteklerinde yer alan çarşı içinden geçerek limana ulaştık. Akşam serinliğinde birkaç balıkçı günün son balıklarını tutmakla meşguldü. Onları kendi hallerinde bırakıp dik basamaklı bir merdivenden kaleye çıktık. Kaleden Amasraya doğru manzara harikaydı. Kalenin içerisinde bulunan ve anlatılanlara göre Osmanlı Sultanı II. Mehmed'in 1460 yılında Amasra'yı fethinden sonra camiye çevrilen Fatih Camisinde akşam namazımızı eda edip camiden çıktığımızda, isminin Ali olduğunu öğrendiğimiz güler yüzlü tatlı dilli bir mahalle sakini ile karşılaştık. Onun bize anlattıkları içerisinde en ilgimizi çeken ise, caminin hemen önünde bulunan ve gövdesinde bir sürü ayakkabı ve terliğin çakılı olduğu ağacın hikayesi oldu. Meğerse gördüğümüz terlik ve ayakkabılar mahallenin sevimli köpeği Pırtık'ın Amasrada dolaşırken kapı önlerinden bulup getirdiği terlik ve ayakkabılarmış. Terliğini bulamayan ve Pırtığın bu huyunu bilenler gelip O caminin önünden ayakkabı veya terliklerini alıp gidiyorlar, sahibi gelmeyen terlik ve ayakkabılar ise ağaca çakılıyormuş. Öğrendik ki gövdesine ayakkabı ve terlik çakılı o ağaç, Amasraya gelen pek çok turistin ziyaret mekanı haline gelmiş...
Amasradaki günümüzün finalini limandaki bir balıkçıda yediğimiz taze balıklarla tamamladık. Anladım ki Amasra'ya gelip balık yenmezse Amasra gezisi eksik kalırmış...
Her ne kadar zaman darlığı sebebiyle ziyaret edemesek de, Amasra'ya gelenler için Amasra Kalesi, Kuş Kayası Yol Anıtı, Müze, Kemerdere Köprüsü, kanyon ve şelalelerin ziyaret edilebilecek önemli yerler olduğunu belirtmek isterim.
Batı Karadenizdeki gezimizin ikinci ve son günündeki gezi noktamız, Bartın ve Kastamonu illeri arasında yer alan Küre Dağları Milli Parkındaki Horma Kanyonu ve şelalesi oldu. Bartın Çayı kenarındaki nezih bir mekanda yaptığımız kahvaltıdan sonra, yaklaşık bir buçuk saatlik bir seyahat ile ulaştığımız kanyon doğa ve yürüyüş severler için olduğu kadar, fotoğraf meraklıları için de on numara bir yer.
Küre Dağları Milli Parkı içerisinde yer alan Horma Kanyonu, 3 kilometre uzunluğu ve 100 metre derinliğiyle ülkemizin en etkileyici kanyonlarından biri. Zarı Çayı'nın yüzlerce yıl boyunca süren aşındırmasıyla oluşan Horma Kanyonu; yemyeşil gür ormanları, dev kaya oluşumları ve çarpıcı doğal güzellikleri ile muhteşem bir doğa harikası.
Türkiye'nin en güzel on kanyonundan biri olarak gösterilen Horma Kanyonu'ndaki dağların gövdesine inşa edilmiş 3 kilometrelik ahşap yürüyüş parkuru, şimdiye kadar tecrübe ettiklerimin en iyisiydi. Parkurun sonunda bulunan muhteşem şelale ise, yorucu bir yürüyüşün sonundaki hediye kabilindendi. İmkanı olan bütün doğaseverlere Horma Kanyonununu ziyaret etmelerini şiddetle tavsiye ederim...
Son söz;
Gezen kurt, oturan aslandan yeğdir...
Esen Kalın...