İnsanoğlu hep kendini güvenceye alma içgüdüsüyle yaşar. Güvende olmak gelişme ve büyümenin ön koşullarından biridir. Bunun için her insan, kendince çevresinde koruyucu kabuklar oluşturur. Muhtemel risk ve tehlikelerden de bu kabuklar sayesinde korunur.
Akrabalarımız ve dostlarımız bizim için güvencedir. Mensup olduğumuz dernekler, vakıflar ve sosyal çevre bizim için birer güvencedir. Bir çevre oluşturmak veya bir çevreye ait olma içgüdüsü insanoğlunun fıtratından gelir. İşte bu nedenle de "insan sosyal bir varlıktır" denmiştir...
Her ne kadar içinde yaşadığımız çevre (ki biz buna şartlar da diyebiliriz) bizim için koruyucu bir kabuk vazifesi görmekte ise de, zamanla bu kabuk bizim için yetersiz, sıkıcı ve gelişmemizin önünde bir engel haline gelebilir. İşte bu aşamadan sonra gelişim yavaşlar ve zamanla durur. Hatta, bu kabuk içerisinde kalmakta ısrar edilirse, kişinin ölümüne kadar giden bir süreç başlamış olur...
Başka hiçbir çarenin kalmadığı böylesi durumlarla karşılaştığımızda, yeniden başlamak için, bir zamanlar bizim için koruyuculuk vazifesi gören kabuğumuzu kırmayı denemeliyiz...
Sözlükler "kabuğunu kırmak" deyimini, “Sahip olduğu yetenekleri tam olarak kullanabilecek duruma gelmek, içinde bulunduğu güç, olumsuz veya kötü durumdan kurtulup rahatlamak” diye tarif ediyorlar.
Kabuk sınır demektir. Kabuğunu kırmak, sınırları kaldırmak, genişlemek, yeniden başlamak, kendiniz olmak, kendinizi bulmak ve hatta yeniden doğmak demektir...
Kabuk kırmak içgüdüsel bir sorlamanın sonucudur. Bunu başaramayanlar yok olmaya mahkumdurlar.
Hepimiz bu hayata kabuklarımızı kırarak başlamadık mı?
9 ay boyunca bize yuva olan ve gelişimimizi tamamladığımız anne karnının bize dar ve yetersiz gelmeye başlamasıyla yeni bir hayata merhaba demedik mi?
Yaşamak ve büyümek için kabuklarımızı kırmaktan başka çaremiz var mıydı?
Bir civcivin bile hayata merhaba diyebilmesi için, zamanı geldiğinde içinde bulunduğu kabuğu kırmaktan başka çaresi var mıdır?
Istakozun kabuk değiştirme hikayesini bilir misiniz?
Istakozun çok yumuşak ve lezzetli olan eti avcılar için çok güzel bir ziyafettir. Buna karşın, istakozun kabukları oldukça sert olduğundan avcılar için bu leziz ete ulaşmak çok zordur. Istakoz büyürken, istakozun içinde büyüdüğü sert kabuk büyümez. Istakoz bir müddet sonra daralan ve artık küçük gelen kabuk içerisinde sıkışır ve kımıldayamaz hale gelir. Istakoz sıkıştıkça gerilir, stres altında kalır ve kabuğundan kurtulmak ister. Kendini güvende hissettiği bir kaya altına çekilir ve yorularak, belki de acı çekerek, kabuğundan kurtulur. Artık savunmasız kaldığından, aynı güvenli bölgede kalarak vücuduna uygun yeni bir kabuk üretir. Istakozun gelişimine ayak uyduramayan yeni kabuk da zamanla yetersiz hale gelir ve istakozu rahatsız eder. İstakoz tekrar kaya altına gider ve kabuğundan kurtularak yeni bir kabuk üretir.
Istakoz yaşamı boyunca bu olayı birçok kez tekrarlar.
Şimdi gelelim bu hikayeden çıkardığımız sonuçlara;
Istakozun büyümesine imkan sağlayan tetikleyici unsur, onun değişimine ayak uyduramayan kabuğundan duyduğu rahatsızlıktır. Eğer ıstakoz bu durumundan rahatsızlık duymasa hiçbir zaman kendisini sınırlayan kabuğundan kurtulamayacak ve büyüyemeyecekti.
İşte tıpkı bu hikayede olduğu gibi, yaşadığımız bazı stres ve sıkıntılar, aslında artık kabuk değiştirmemiz gerektiğinin işaretleridir. Buradaki en önemli husus ise, bunun farkına varmaktır...
Gelişim için kabuğunu kırma zorunluluğu, tıpkı bireylerde olduğu gibi, toplumlar için de geçerlidir.
Baskılar ideolojiler, inançlar, yasalar ve benzeri faktörlerle bunalıma giren ve sıkışan toplumlar da, büyümek ve gelişmek için kabuklarını kırmak zorundadırlar.
Örneğin Türkiye savunma sanayinde yıllarca dış ülkekere bağımlı yaşadı. Pek çok defalar NATO, AB ve Amerika gibi örgüt ve ülkeler tarafından yasak ve yaptırımlara maruz kaldı. Fakat ne zaman ki bu durum artık dayanılmaz ve tolere edilemez hale geldi, kabuğumuzu kırmayı denedik ve başardık. Kendi savunma sanayimizi kurarak, SİHA ve İHA'lar gibi, pek çok son teknoloji savunma araçlarını ürettik, ve hatta pek çok ülkeye satmaya başladık
Sonuç mu?
Silah üreten, silah ihraç eden ve savunma sanayinde dünyada sayılı ülkeler arasına giren bir ülke olduk...
İşte kabuğunu kırmak budur...
Kabuğunu kırmak özgürlüktür. Özgürlük ise gelişmek ve büyümek için en hayati unsurdur...
Kabuğunu kırmak biir tercih meselesidir ve cesaret ister. İsteyen, gelişmeden ve büyümeden, kabuk içerisindeki küçük dünyasında kalmayı tercih eder, isteyen de cesaret ve azimle kabuğunu kırar ve yeni dünyalara yelken açar. İnsan hakları açısından ikisine de saygı duyulmalıdır...
Son söz;
Engellerinize takılıp kalırsanız engelli olursunuz. Tıpkı bir ıstakoz gibi, gelişiminizi engelleyen sınırlardan kurtulmayı deneyin ve potansiyelinizi açığa çıkarın....
Esen Kalın...