Azerbaycan’a yaptığım seyahatteki izlenimlerimi, dönüşümde sizlerle paylaşacağımı söylemiştim:
Hava yolu ile vardığımız Başkent Bakü’ye yaptığımız 4 günlük gezimizde, Bakü özelinde Azerbaycan’ı da yakından tanıma fırsatımız oldu. 10 milyon nüfuslu Ülkenin, 3 milyona varan nüfusa sahip Başkenti Bakü’de, ilk olarak Haydar Aliyev Kültür Merkezini ziyaret ederek, müzikten tiyatroya, el sanatlarından tarihi eserlere kadar çok geniş alanda sahip oldukları kültürel zenginliklerine dair müzedeki heyecanlarına ortak olduk.
Azerbaycan halkının, gerek şehir dokularında gerekse milli his ve duygularında bayrak, şehit ve vatan kavramlarının önemli yeri olduğuna ve bu değerlerin, Ulusal liderleri merhum Haydar Aliyev’le de özdeşleştiğine tanık olduk.
Her ferdinin, ‘gardaş dövlet’ diyerek Türkiye’ye büyük saygı duyuyor olmaları, bizleri de duygulandırdı.
Hassas noktalarından biri de inanç kavramları üzerinden gelen soruların, ülkenin birliğine yapılmış bir saldırı olarak değerlendirilmesiydi.
Sovyet Rusya’sından ayrılıp bağımsızlığına kavuşan Ülke, ayağa kalkma mücadelesi verirken öz benliğini koruyarak, modern bir toplum olma yolunda büyük gayret sarf ediyordu.
Başta turizm olmak üzere yaptığı kalkınma hamleleriyle, Bakü’ye kıyısı olan Hazar Denizi’nden çıkan zengin petrol ve doğalgaz yataklarından elde edilen geliri sayesinde, gıda ürünleri hariç, dışa bağımlı bir ithal ekonomisi olsa da, Azerbaycan’ın, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelecekte dünyadaki önemini artırmaktadır.
Petrolden kaynaklı bazı çölleşmiş bölgeleri de olan Bakü şehrinde, Nisan, Mayıs aylarında rüzgarın eksik olmayışı; yabancı dilden yazı tabelaların yok denecek kadar az olması; tüm imar ve sanat yapılarının Bakü sarı taşı ile kaplanmış olması; yol, cadde, sokak ve kaldırımların geniş ve oldukça temiz olası yanında asayişinin güvenli olması dikkat çekiciydi.
Azerbaycan için lüks sayılabilecek Formula 1 yarışlarının, 2016’dan beri Bakü şehir içi cadde pistinde her yıl yapılıyor olmasıyla, son 5 yılda şehrin çehresinin değiştiği söyleniyor.
Bakü’de evler pahalı fakat otomobil fiyatları bizdekinin üçte biri kadardı. Normal benzininlitresi 1, kaliteli benzin (ithal) ise 2 Manat’tı. Para birimleri olan Manat, 1 Doları 7 Manat sabit kur uygulaması ile döviz sabitlenmiş durumdaydı. Yıllık faiz de %11 dolayında ve paraları bizden 19 kat değerli olmasına karşın, onlar da gelir giderleri arasında denge savaşı veriyorlar. Zengin, fakir arasında açılan makasın da bizden geri kalır yanı yoktu.
Ülkenin, görsel bir imajla batıya yönelmek istediği anlaşılsa da arka planda prangalarının olduğunu görmek mümkün. Yani özgürlükler alanında, üzerlerine sinmiş Rusya politikalarından kurtulamayarak, siyasi fikirlerini söylemekten irkilen bir toplum yaratılmış olmasıyla, kurum ve kuralları ile oturmamış, sözde bir demokrasinin varlığını müşahede edebiliyordum.
Ülkede, öğretmen maaşının 500-600 Manat; doktor ve mühendisin 700-800 Manat; memurun 1000-1300 Manat; özel sektör çalışanının 800-2500 Manat arası maaş aldığı Ülkede, geçinmek için ya herkesin bir sihirbaz olması gerekiyordu yada bugünkü gibi 2- 3 iş yapması gerekiyordu. Hatta işaretler, Rahmetli Özal’ın ‘benim memurum işini bilir’ deyiminin hayat bulduğu bir memleketi gösteriyordu sanki…
Sonuç olarak, Azerbaycan’ın sosyo ekonomik durumunu bir teşbihle izah edecek olursak: Almanya’da çalışan bir Türk gurbetçi, orada kazandığı ile Türkiye’de nasıl geçinirse, Türkiye’de çalışan bir Türk veya Azerbaycanlı da Azerbaycan’da harcarsa aynı refah seviyesinde geçinebilir, desek mübalalı olmaz sanırım.Paraları bizden değerli olsa da ne yazık ki böyle bir paradoksları da vardı. Yine de mutluydular...
Saygımla,