ABD kuruluşundan itibaren düzenini sömürü üzerine kurduğundan, bir taraftan Osmanlı devletine sudan sebeplerle baskı yapmaya çalışırken, diğer yandan da ekonomik inisiyatifi rakiplerine kaptırmak istemiyordu. Birinci Dünya savaşının hemen akabinde, Lewis Heck’i İstanbul’a komiser olarak atadı. Kısa bir süre sonra Heck’in yerine Amiral Mark Lambert Bristol atandı. Bristol 1927 yılına kadar Türkiye’de ABD’yi temsil edecekti.
4 Kasım 1920’de Ankara Hükümetinin Samsun’a temsilci olarak atadığı İsmail Bey, Ankara’ya gönderdiği telgrafta, bölgesi dâhilinde ABD tarafından atandığını iddia eden bir Amerikan temsilcisinin bulunduğunu haber verdi. ABD, İstanbul Hükümetine her istediğini yaptırdığı için Ankara’ya da aynı taleplerde bulunurum ve kabul ettiririm havasındaydı. Fakat ABD burada yanılıyordu. Samsuna atadığı temsilcisini Ankara reddetti. Çünkü Amiral Bristol, Samsun’a temsilci atarken, Ankara’yı haberdar etme gereğini bile duymamıştı.
Aynı ay içerisinde Amiral Bristol, Samsun’da yarı resmi statüde bir temsilci görevlendirmek için izin istedi. Ankara Hükümeti ise ABD temsilcisine karşılık Washington ile resmi ilişki kurmak istediğini dile getirdi. Fakat Amerika, Ankara ile diplomatik ilişki kurmak istemiyordu.
Milli mücadele yılları boyunca Türkiye ile resmi ilişkiler kurmaktan kaçınan ABD, 20 Kasım 1922’de toplanan Lozan Konferansı’na gözlemci olarak gönderdiği heyetten yalnızca iki nokta üzerinde durmalarını istedi. Bunlardan birincisi, Kapitülasyonların muhafazası ve bu arada dini eğitim kurumlarına çalışma hürriyeti tanınması. İkinci talep ise barış zamanında bütün devletlerin savaş ve ticaret gemilerine Boğazlardan geçiş serbestliği tanınması idi. Lozan’da ABD görüşüne yakın bir anlaşmaya varılmakla birlikte, Kapitülasyonlar konusunda Türk görüşü başarı kazandı ve Osmanlı döneminde yabancılara tanınan bütün imtiyazlar artık tarihe karıştı.
Türk – Amerikan Lozan Anlaşması:
Türkiye ve ABD 6 Ağustos 1923’te, aralarında yeniden diplomatik münasebet sağlamak maksadıyla Türk – Amerikan Lozan anlaşmasını imzaladılar.
Başlangıçta ABD, Türkiye ile bir anlaşma yapmak konusunda oldukça isteksizdi. Türkiye ise tam aksine ABD ile yapılacak bir anlaşmaya büyük önem atfediyordu. Ancak daha sonraki görüşmelerde de anlaşılacağı gibi, zamanla değişen siyasi konjonktür Türkiye’yi rahatlatırken, ABD’nin durumunu zayıflattı.
Milli Mücadele döneminden sonra Türkiye ile ABD arasında bir anlaşma imzalamak üzere yapılan ilk girişim, 15 Kasım 1922’de Roma’da, Ankara Hükümetinin İtalya Büyükelçisi Celalettin Arif Bey’in, ABD’nin İtalya Büyükelçisi Richard Washburn Child ile yaptığı görüşmedir.
İsmet Paşa, Lozan Konferansının 2. Safhasında Child’inhalefi Joseph Rew’e önce 22 Nisan sonra 5 Mayıs 1923 tarihlerinde bir dostluk ve ticaret anlaşması yapma talebinde bulundu. Bu teklif üzerine ABD Dışişleri Bakanlığı Grew’e: “Resmi müzakerelerin üzerinde temellenebileceği bir zeminin bulunup bulunmadığını anlamak üzere gayrı resmi müzakerelere” başlama yetkisini verdi.16 Mayıs 1923’te uzmanlar arasında yapılan toplantıyla, müzakereler gayrı resmi olarak yapılmaya başlanmış oldu.
İsmet Paşa, Müttefiklerle imzalanacak anlaşmanın son halinin belli olmasından sonra, (21 Temmuz) Amerikalılara karşı büyük bir psikolojik üstünlük yakalamış olmanın rahatlığıyla Grew’e adeta ültimatom taşıyan şu sözlerle: “Türkiye tam bir samimiyetle ABD ile politik ve ekonomik ilişkiler kurmayı istemektedir. Ancak, Türkiye verebileceklerinin tamamını ortaya koyduğundan artık bundan sonra müzakerelerde hiçbir konuda geri adım atmayacaktır. Bunlar bizim Türk tarafı olarak en son sözlerimizdir.”
Bu sözlerden bir gün sonra aynı tavırla yine İnönü: “Türk - Müttefik Lozan Anlaşması’nın maddeleri, Türkiye’nin geleceğini inşa edeceği prensiplere uygun olarak belirlenmiştir. Eğer ABD bu prensipleri şeklen ya da ruhen sınırlamaya kalkarsa, yeni Türkiye’nin geleceğini üzerine inşa edeceği yapıyı ve ruhu da incitmiş olacaktır.
İnönü’nün bu sözlerinden sonra ABD temsilcisi artık pabucun pahalı olduğunu anlayacaktır. Grew, İsmet Paşa’nın yüksek perdeden söylediği bu sözlere karşılık, gayet masum ve mazlum bir tavırla: “ABD’nin Türkiye ile anlaşabilmek adına elinden geleni yaptığını, fedakârlıkların sadece ABD’den istenmemesi gerektiğini, kendilerinin dünya devletlerinin birbirleriyle imzaladıkları en modern anlaşmalara dayalı olarak bir anlaşma taslağı hazırladıklarını, Türk beklentilerini karşılamak adına bu taslağı neredeyse tamamen değiştirdiklerini” beyan ettiyse de, İsmet Paşa’yı yumuşatamadı.
Atatürk Dönemi Türkiye – ABD İlişkileri (1923-1938): Alıntı
Devam Edecek