Bugünlerde yurt genelinde  "Dikey şehirleşme-Yatay şehirleşme" konuları yeniden ve bir kez daha gündemde, Özellikle Marmara bölgesinde yıllar yılı yanlış imar uygulamaları yüzünden  trafikte adım atmanın mümkün olmadığı, nefes alabillemnin bile zorlaştığı bir noktada "Yatay Şehirleşme" ile ilgili konuşmaların kime ne faydası olacağı noktasında ciddi tereddütlerimiz var.

Hatırlatmakta fayda var bundan yaklaşık 2 yıl kadar önce dönemin AK Parti  Ankara Milletvekili  TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu ve NATO PA Üyesi, Türkiye-Filistin Dostluk Grubu Başkanı Aydın Ünal , Yeni Şafak gazetesinde “Şehirlerimiz Çirkinleşiyor” başlığı altında aslında herkesin aklında olan ancak kimsenin korkudan seslendiremediği “Çarpık şehirleşmeyi” Kudüs ve Mekke üzerinden son derece net bir şekilde gözler önüne sermişti.

O dönemler AK parti içerisinde son derece önemli bir isim olan Aydın Ünal “Şehirlerimiz Çirkinleşiyor” başlıklı yazısında “Haydi cesaret edip soralım: Üzerine ağıtlar yaktığımız Kudüs, son 1 asırdır Müslümanların elinde olsaydı, şehirdeki tarih böyle muhafaza edilebilir miydi? Mekke’nin bugünkü haline bakın, cevabınızı öyle verin. Mekke Kabe’nin etrafına inşa edilmişti; şimdi ise “şu Kabe olmasa 3 gökdelen daha dikerdik” der gibi küçük bir “ayrıntı” olarak kaldı Kabe. Şehir, insan yapısı olduğu kadar, insanı da “taş ile toprak arasında” inşa eder. Çirkin şehirler, çirkin nesiller yetiştirir; çirkin nesiller ise şehirleri daha da çirkinleştirir. Şehirlerimiz, yeni bir medeniyet inşa edecek muhayyileden, yeni bir medeniyeti kuracak nesiller yetiştirmekten gittikçe uzaklaşıyor. Olur olmadık yerlerden ucube binalar yükseliyor. Rant odaklı planlarla, plan tadilatlarıyla, imar düzenlemeleriyle şehirlerimiz vahşice katlediliyor. Gecekondular yıkılıyor, yerine çok katlı gecekondular dikiliyor. Yollar eziyete, kaldırımlar işkenceye dönüşüyor. Karmaşa, keşmekeş, gürültü, çukur, trafik, korna, toz ve duman arasında şehir gittikçe sıkan, boğan bir cendere oluyor. Rant bir türlü doymuyor.” diyerek şehirlerimiz ile ilgili bütün olumsuzlukları birbiri ardına sıralamıştı.

Yıllar önce birden bir başlayan ve o gün bu gündür bir türlü engellenmeyen “Köyden, kente Göç dalgası” Anadolu’nun pek çok yerleşim merkezini “Issız-sessiz-Hayalet şehirlere “çevirirken başta İstanbul olmak üzere sayıları 30 olan büyük şehirleri nerede ise yaşamaz işkencehaneler haline getirdi.

Bir gazeteci olarak bizde mesleğimiz gereği Avrupa’nın pek çok ülkesini ziyaret ediyoruz, O ülkeleri dolaşırken biraz gazeteci merakı ile şehirlerin imarına, binaların yerleşim durumuna bakıyor ve o şehirler ile ilgili bilgi sahibi olmaya çalışıyoruz.

Bizim gibi pek çok vatandaşımızda yurt dışına çıktığında sözünü ettiğimiz şehirlerin yerleşimine bakıyor, Yurt dışından ülkemize geri dönen çok sayıda vatandaşımız şehirleşme konusu gündeme geldiğinde “ Adamlar yüz yıl önce 200 yıl önce hayata geçirdikleri yapılaşmayı korumak adına çok büyük bir mücadele veriyorlar, 200 yıl önce yapılan binalarda bir tek tuğla bile değişmemiş, Şehirlerde sıkışıklık yok, bizde neden böyle değil.?” diyerek anlatmaya daha da önemlisi dertlenmeye başlıyorlar.

Zaman zaman bizde denk geliyoruz, Peygamberimizi anlatırken “Bir Hırka bir lokma” diye örnek veren trilyonluk emlaklara sahip olanımı dersiniz, Ofisinin duvarında “Mülk Allah’ındır” tabelasını koymasına rağmen evinin kirasını iki gün geciktirdi diye kiracısına olmadık hakaret edenlere mi gülersiniz, bu şekilde dünya malına teslim olmuş insanlar yüzünden ortaya çıkan “Rant ekonomisi” maalesef şehirlerimizi yaşanmak hale getirdi.

Her geçen gün birer “Kibrit kutusu” haline gelen şehirlerimizde artık estettik diye bir hadisenin kalmadığı çok net bir şekilde ortaya çıkmış durumda, Rant uğruna tıkış tıkış binaların bulunduğu bir yerleşim merkezinde artık bırakın araçların hareket etmesini insanların bile adım atacak dermanı kalmamış vaziyette.

Biz şehirleşme konusunda bu kadar yozlaşma yaşarken insan yerine koymadığımız Avrupalı bir taraftan vatandaşının yaşayacağı binaların estetiğine bir taraftan da vatandaşların kendilerini rahat hissedeceği sosyal alanların standartlarını yükseltiyor, insanlarını daha fazla mutlu etmenin yollarını arıyor.

Şehirleşme konusunda herkesin ortak kanaati “Sınıfta kaldık” noktasındadır, Yıllar yılı hep birlikte el ele vererek şehirleri yaşanmaz hale getirmek için var olan olmayan bütün olumsuzlukları hayata geçirdik, Yeşil alan bırakmadan her tarafı beton yığını yaptık, Bu olumsuzlukla dolayısı ile barınacak yer bulamayan hayvanlar şehirlere kadar indi, yağan yağmurları durduracak ağaç ve toprakta kalmadığı için hemen her yağışta şehirlerimizi sel basıyor.

Yazar diyordu ki “Osmanlı, Selçuklu eserlerinin hemen yanında çirkin binalar, rant alanları yapılmış. Tarihi eserler, rantın önündeki en büyük engele dönüşmüş. Çoğu şehrimizde türbelerin, kalelerin, hatta camilerin taşları gecekonduların inşasında kullanılmış.

Belediye başkanlarımız çokça yurt dışına temaslarda bulunmaya giderler. Gitsinler. Son derece gerekli. Ancak, Londra’da Hyde Park’a, Paris’te Lüksemburg Bahçeleri’ne, ya da Nev York’ta Central Park’a giden belediye başkanlarımız acaba ne düşünürler? Şehrin ortasındaki devasa parklara, yeşil alanlara bakıp, “buraya ne güzel AVM yaparım” mı derler, yoksa “bizim niye böyle parklarımız yok” diye hayıflanırlar mı?

Şehirler, sahiplerinin aynı zamanda Amel Defterleri’dir. Güzel şehir de çirkin şehir de, öldükten sonra bile insanın, insanlığın arkasından gelir.3 kuruş dünyalık için milimetrekareyi bile ranta çevirip şehri cehennemleştiren, hak yiyen, hukuk çiğneyen, muhtemeldir ki cehennem ateşinden kurtulamaz.”

AK Partinin o günki milletvekili Aydın Ünal son derece samimi bir şekilde bunları söylemişti, Ünal gibi binlerce insanın daha bu konuda kafa yorması muhtemelen hiç bir işe yaramamış olmalı ki şehirleşme noktasında artık yolun sonuna geldiğimiz ve bundan sonra daha bir metre daha mesafenin kalmadığının herkes farkında.

Böylesi konularda söylemden eyleme geçememek gibi müzmin bir hastalığımız olduğundan yıllar geçmesine rağmen halen aynı noktada bulunmamız da tam bir kara mizah örneği olsa gerek.

Sözün özü: Yazık ettik şehirlerimize.