Tren istasyon girişine geldi, yaşlı adam. Elindeki poşeti yere koydu, elleri ile ceplerini yokladı. Belli ki geçiş için İstanbulkart’ını arıyordu. Arkasında insanlar birikmeye başlamıştı. Bir genç hemen homurdandı.
"Haydi, be amca, işe geç kalıyoruz!"
Yaşlı adam hepten heyecanlandı. Gömlek cebine, pantolon cebine ellerini sokup çıkartırken heyecanı da yükseldi. Sonunda poşetine uzandı, kavradığı gibi kenara çekildi.
"Kusura bakma oğlum, kartımı bulamadım. Siz geçin."
Genç mahcup olmuştu. Sıradan çıkarak yaşlı adamın yanına gitti.
"Amca, acele ettim her halde. Beni affet. Kartın mı yok?" dedi.
"Kartım vardı. Ceketimin cebinde idi. Ama şimdi yok. Ben şaştım bu işe. Şimdi oğluma nasıl gideceğim?"
"Oğlun nerede?"
"Pendik'te."
"Amca, gel ben okutayım, sen turnikeden geç."
"Ama geri nasıl dönerim?"
"Oğlun yardım eder."
Adam yavaşça turnikeye yaklaştı. Genç adam kartı okuttu. Yaşlı adam ağır adımlar ile yavaşça turnikeden geçti. Kart bir daha okutulunca, genç adam da arkasından yürüdü.
Yaşlı adam merdivenin korkuluklarına tutunarak inerken, genç adam kalkmak üzere olan trene doğru koştu ve kapılar kapanmadan bindi.
Ama yaşlı adam merdivenleri ancak inmişti. Boş olan sıradaki trene doğru gitti ve bulduğu ilk koltuğa oturdu. Yanına hemen biri de oturdu.
Yaşlı adam dönüp bakınca, az önce trene binen genç adamı gördü.
"Sen az önce trene binmedin mi?"
"Evet, bindim ama seni bırakmak içime sinmedi. Son anda indim. Ben de Pendik'e gidiyorum. Birlikte gidelim mi?" dedi genç adam.
Yaşlı adam bir cevap vermedi. Boynunu büktü ve trenin kalkma saatini bekledi. Hemen hemen bütün koltuklar dolmuştu. Herkes kendi âlemindeydi.
Yaşlı adam poşeti kucağına koydu, başı öne eğik ara ara nereye geldik, diye sorar gibi etrafına bakınıyordu.
"Hani işe geç kalıyordun?" dedi genç adama.
"Yok, amca, işim gücüm yok. Nerede bir iş bulursam çalışıyorum."
Yaşlı adam susmuştu yine. Genç adam konuşmayı sürdürmek istedi.
"Nerede ineceğini biliyor musun?"
"Evet!"
"Nerede?"
"Pendik çarşıda."
"Oğlun orada mı?"
"Evet, orada."
"Müsaade edersen ben de senin ile oğluna kadar gelebilir miyim?"
"Sen bilirsin. Ama ben hemen döneceğim."
Genç adamın aklı hepten allak bulak olmuştu. Gebze'den buraya kadar geliyor ama hemen geri dönecekmiş. Biraz sonra Pendik durağı için uyarı sesi geldi. Genç adam ayağa kalktı.
"Amca, Pendik'e geldik. Kapıya yaklaşalım mı?"
Poşetini aldı, hemen yanındaki direği tutarak ayağa kalktı. Yüzünü kapıya çevirdi.
Tren durunca kalabalığın içinden önde yaşlı adam, arkada genç yürüyen merdivenin yanındaki tutamaca doğru yürüdüler.
Yaşlı adam tutunarak merdivenlerden inerken genç de yavaşça yanından iniyordu.
Turnikelerden çıkarak çarşı tarafındaki yürüyen merdivene geldiler. Hemen çarşıya doğru yürümeye başladılar.
İki tarafı çınar ağaçları ile süslü olan çarşıda esnaf işyerlerini yeni açıyordu. Kimi temizlik yapıyor, kimi çayını içiyor ve tezgâhlarını hazırlıyorlardı.
Çarşının sonuna gelmişlerdi. Polis merkezine yakın bir yerde araç yolunun kenarında yaşlı adam durdu. Hemen oradaki çocuk parkının kenarında bulunan banka oturdu.
Elindeki poşeti bağrına bastırdı. Uzunca bir müddet sessizce orada oturdu. Tek hareket eden organları dudakları idi.
Belli ki ondan da dua dökülüyor, iki damla yaş yanaklarına doğru süzülüyordu.
Biraz sonra ayağa kalktı ve çarşıya doğru geldiği yönde yürümeye başladı.
Artık genç adam hiçbir şey sormadan yaşlı adamı takip ediyordu. İstasyona geldiler ve yine tutunarak merdivenden indi.
Turnikelerin önünde durdu, genç adama döndü.
"Haydi, oğlum okut şu kartı da ben Gebze'ye döneyim." dedi.
"Oğlunuz?" diye sordu, genç adam.
"Ziyaret ettim ya."
Genç adam kartı okuttu. Yaşlı adam ağır adımlarla uzaklaştı. Genç adam hızlı adımlarla uzaklaştı.