Hayatın sahnesinde herkes bir rol oynar; kimi içten güler, kimi gözyaşlarını bile yalanla süsler.
İşte bu yüzden, bazı gözyaşları vardır ki; acıdan değil, menfaatten süzülür.

Timsahın gözyaşları da tam olarak budur: Görünen bir üzüntü, hissedilmeyen bir vicdan.

Timsah avını yutar ama önce ağlar. O gözyaşı, ne pişmanlığın ne de merhametin işaretidir.

Sadece doğasının bir parçası, belki de kurbanını kandırmanın sahte bir tiyatrosudur. İnsanlar arasında da böyledir bazen; birini kıran, inciten, hatta harcayan kişi, sonrasında gözyaşına sığınarak kendini aklamaya çalışır.

Oysa yüreği nasır tutmuş olanın döktüğü yaş, sadece bir maskedir.

Gerçek gözyaşı sessizdir, içe akar, kalbin köşelerinde iz bırakır.

Ama timsahın gözyaşı gösterişlidir, yalandan bir suç ortaklığıdır.

Bu yüzden, her ağlayanı masum sanma. Her gözyaşı samimi değildir.

Ve unutmamak gerek ki, en tehlikeli yalanlar, gözyaşının ardına gizlenir.

Bazı insanlar, kalbini parçalamışken sana merhametle baktığını sanır.

Seni kırarken, “Ben sadece senin iyiliğini istedim” der. Oysa içten içe, seni zayıf düşürmek için döker o yaşları.

Merhametin maskesini takmış bir bencillikten başka bir şey değildir bu.

İşte bu yüzden, gözyaşını değil, geçmişini dinle insanın.

Gerçekten sevenin gözyaşı konuşmaz, çığlık atmaz; sadece kalbine dokunur, yüreğinde iz bırakır.

Ama sahte olanın her damlası bir oyun, bir tuzak, bir aldanıştır.
Timsahın gözyaşları, sadece gözden değil, kalpten de uzak olsun sana.