12 Eylül 1980 tarihinde “Beşli Cunta” tarafından gerçekleştirilen ihtilal öncesini bir kez daha anlatmaya gerek duymuyoruz.

1983 yılında demokrasiye geçişte yapılan ilk genel seçimin üzerinden de tamı tamına 42 yıl geçti.

Geçen bu 42 yıllık zaman dilimi içerisinde kapatılan partiler tekrar açıldı, yeni partiler kuruldu, koalisyonlar oluşturuldu, bir iktidar gitti bir başka iktidar geldi.

Neticede 12 Eylül 1980 yılında dünyaya “merhaba” diyen bir vatandaşımız bugün 42 yaşına geldi, yada o tarihte 20 yaşında olan bir delikanlı şimdi 62 yaşında torun sevmekten başka bir amacı kalmayan dede haline geldi.

Şöyle kronolojik bir takvim yaptığımızda en sağdan en sola kadar iktidara gelemeyen tek başına yada koalisyon halinde ülke yönetmeyen siyasi görüş nerede ise kalmadı.

Ancak bugün geldiğimiz noktada maalesef üzülerek görüyoruz ki enflasyonda çift haneli faizlerde çift haneli bir durumda seyrediyor.

Türkiye’nin sınırları ve taşıdığı jeopolitik süreç ülkenin özellikle dış tehditlere karşı her zaman açık bir noktada olduğunu da ayan beyan gözler önüne seriyor.

Dış mihrakların ülkeyi karıştırma adına yaptıkları çalışmalara bizim siyaset kurumunun da beceriksizliği eklenince ortaya hepimizi üzen bir tablo çıkıyor.

31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimde İktidarda bulunan AK Partinin 1980 sonrası ilk kez CHP’nin arkasında kalması başta İstanbul ve Ankara olmak üzere 400 civarında belediyenin CHP tarafından kazanılması sonrası başlayan mücadele şu sıralar bambaşka bir noktaya doğru evrilmiş durumda.

Demokrasiyi özümsemiş ülkelerde yapılan seçimlerde seçmenin kabulü ile iktidara geliniyor, dönem içerisinde gösterilen başarıya yada başarısızlığa göre partiler iktidara “tamam “ yada” devam” diyorlar.

Bunun dışında yapılan tüm siyaset dolaşıp duruyor eninde sonunda vatandaşın zararına olan bir sürü olumsuzluğu da hayata geçiriyor.

31 Mart 2019 ve 31 mart 2024 tarihilerine yapılan iki yerel seçimde de İstanbul belediye başkanlığını kazanan Ekrem İmamoğlu’nun bu sistemde Cumhurbaşkanı adayı olacağı 31 mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimden hemen sonra ortaya çıkmıştı.

O gün bugündür bir noktada İmamoğlu’nun aday olamaması adına yapılanlar bilindiği gibi önce diplomasının iptal edilmesine arkasından da gözaltına alınmasına sebep oldu.

Bu kararın alınmasından sonra bilindiği gibi Türkiye’nin nerede ise tamamında halk sokağa dökülmüş ve güvenlik güçleri ile karşı karşıya kalmış durumda.

İşin birde ekonomi ile ilgili tarafı var ki galiba ülkeyi en fazla sıkıntıya sokacak durumda budur.

Ekonomiyi düzeltsin diye teslim edilen Mehmet Şimşek görece geldiği günden itibaren yatırımcı bulmak adına nerede ise gitmedik ülke bırakmadığını hepimiz biliyoruz.

Mehmet Şimşek belli zamanlarda “Uyguladığımız politika ile mali yapımız her geçen gün biraz daha düzeliyor çok az bir zamana ihtiyacımız var” dediği gün İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan olaylar ve olayların ortaya çıkardığı olumsuz tablo Mehmet Şimşek’in yaptığı tüm çalışmaları boşa çıkarmış gibi görünüyor.

ABD dolarını baskılamak adına Merkez bankasının dolar satması, Merkez bankasının faiz yükseltmesi ile başlayan olumsuz gidişin nerede duracağını da Allah bilir.

Siyaset kurumunun uyguladığı reçete dönüp dolaşıyor her zamanki gibi vatandaşın sofrasında “dert” olarak yerini alıyor.

Demokrasi tahammül rejimi ise seçmenin tercihine de sonuna kadar saygı duymak gerekiyor.

Böylesi durumlarda tahammülü elden bırakmamak bizi hep özlediğimiz batılı ülkelerinin yanına götürür.

Yıllar yılı bitmeyen bu karışıklığın sonrasında huzuru neden bulamadığımız sorusunun cevabı da aslında son derece basit.

Tahammülsüzlük..