İnsan hakkkında yapılan tanımlarda onun "akıl sahibi ve düşünen bir varlık" olduğu kadar, "inanan ve din sahibi bir varlık" olduğu da belirtilmektedir. Tolstoy'un "Tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de, tek bir insan toplumu veya tek bir aklı başında kişi dahi dinsiz yaşayamamıştır ve yaşayamaz da" sözü tam da bu gerçekliği ifade etmektedir. Bu meyanda düşünüldüğünde, muhtelif zaman ve mekanlarda yaşamış insanlar arasındaki farkın inanıp inanmama hususunda değil, iman edilen kudreti tanımada, tayin etmede ve dindarlığını ifade şeklinde olduğu anlaşılacaktır. Üstün bir varlığa tapınma ve inanma ihtiyacının insanoğlu için fıtrattan gelen bir özellik olduğu unutulmamalıdır...

Tevhit inancına sahip olanlar Allah'ın varlığına, birliğine, Onun her türlü üstün niteliklere sahip olduğuna, eş ve benzerinin bulunmadığına inanırlarken, tevhit inancından sapanlar, tarih boyunca farklı inanç ve ibadet yollarını denediler.

İçinde bulunduğumuz çağda bilim, medeniyet ve düşünce alanlarında gelişmiş ülkelerde bile hala varlığını sürdüren putperestlik, tevhit inancı dışındaki inanç sistemlerinin en önde gelenlerindendir...

Batı dillerinde "idol", İslam literatüründe "sanem ve fetiş" olarak isimlendirilen put kelimesi Türkçe'ye Farsça'dan geçmiş olup, tapınma konusu haline getirilmiş her türlü maddi objenin adıdır. Bu objeler genellikle insan ya da hayvanı tasvir eden heykeller ya da resimler şeklinde olurlar.

Aslına bakıldığında Allah'ı terkedip O'nun yerine ilah haline getirilen her şey put olarak kabul edilir ki, putperestliğin her türlüsü Allah'a ortak koşmak, bir başka deyişle şirktir. Bu bağlamda, tapınılan ve medet umulan şeyin illa ki bir heykel ya da resim olmasına da gerek yoktur...

Şimdi sizlerle Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'den ilginç bir bilgiyi paylaşmak istiyorum;

Bildiğiniz üzere Kuran'ın pek çok yerinde Lat, Menat ve Uzza isminde üç büyük puttan bahsedilmektedir.

Necm Süresi 19-20'nci ayetlerde "Lat ve Uzza'yı ve diğer üçüncüsü Menat'ı gördünüz mü? denilerek bu üç putun ismi verilmekte, 23'üncü ayette de;

"Onlar gerçekte sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka birşey değildir...Dolayısıyla bunlara tapanlar, başka şeye değil, sadece kuruntuya ve nefislerinin arzularına uymuş olurlar"

Peki, günümüzde bu üç putun yerinde yeller estiği halde neden Kuran'da yer almakta ve isimlerinden bahsedilmektedir hiç düşündünüz mü?

Yani Yüce Allah (haşa) gelip geçici şeylerden bahsederek mi bizleri uyarmaktadır?

Allah'ın böyle bir şey murad etmesi düşünülemeyeceğine göre, bu üç ismin başka anlamlarının olması gerektiği düşünülmelidir. O halde gelin bu isimlerin gerçek anlamlarına bir bakalım;

Lat kelimesi etimolojik olarak "ilah" kelimesinin bozulmuş halidir ve mutlak otoriteyi temsil eder. Uzza kelimesi ise Kuran'da geçen "aziz" kelimesinin farklı söyleyiş biçimi olup, "güç ve kuvvet" manasına gelir. Menat ise, tıpkı eski Rusya'nın ve bugünün Azerbaycanınında olduğu gibi manatı, yani "para" yı simgeler.

O halde aslında Yüce Allah'ın bizlere hitabının, "Otoriteye, güce ve paraya tapmayın" şeklinde yorumlanması gerekmektedir...

Otoriteyi "Devlet, saltanat, taht, lider, egemenlik vs", gücü "silah, petrol, toprak, nüfus vs", parayı da "banka, altın, gümüş, dolar, euro vs" olarak düşündüğümüzde, varın kendi putunuzun hangisi olduğuna kendiniz karar verin;

Ölmüş ya da yaşayan otorite sahibi kişiler mi?

Helal haram demeden bitmek bilmeyen bir ihtirasla biriktirip, içerisinden ihtiyaç sahibi olanlara zerre vermediğiniz para, altın ve gümüşler mi?

Uçsuz bucaksız arazileriniz, yalılarınız, villalarınız veya köşkleriniz mi?

Adeta ilahlaştırdığınız parti liderleriniz, zulmüne boyun eğip ses çıkarmadığınız yöneticileriniz veya parası var diye peşinde koşturduğunuz patronlarınız mı?

Karşı cinsten olan kadın veya erkekler mi?

Aklınızı başınızdan alan içkileriniz mi?

Ya da nefsiniz mi?

Söyleyin bana, sizin putunuz bu saydıklarımdan ve sayamadıklarımdan hangisi veya hangileri?

Hangi putunuz birinci sırada?

Hangi put size Allah'tan daha çok sevimli geliyor?

Sakın ola ki bana bütün bunların safsata olduğunu söylemeyin ve kendinizi de kandırmayın; sadece kendi kendinize birazcık düşünün ve tefekkür edin...

Bu toprakların yetiştirdiği önemli fikir adamlarından Ömer Lütfi Mete'nin günümüz insanını anlatan şu sözü ne kadar da manidardır;

Herkesin putu kendine şirin, herkes başkasının putuna İbrahim!...

Gerçekten de öyle değil mi?

Birisi kendi sevdiğini azıcık övecek olsa, hemen Hz. İbrahim kesiliyorken, bize şirin gelen putlarımıza asla söz söyletmiyoruz. Oysa ki yapmamız gereken şey önce kendi putlarımıza İbrahim kesilmek, sonra da başkalarırın düzelmesi için İbrahimi bir tavırla gönüller kazanmak ve yürekler fethetmektir...

Unutulmaması gereken önemli bir husus ise, her devrin putunun farklı ve herkesin kendi putu ile imtihanda olduğudur. Kendi putlarınızı es geçip başkalarının putlarını kötülemeniz size hiçbir fayda sağlamaz...

Son sözü Yüce Kitabımız söylesin;

İbrâhim; 'O hâlde Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda vermeyecek şeylere mi tapıyorsunuz? Üf (yazıklar olsun) size ve Allah’dan başka taptıklarınıza! Hâlâ akıllanamayacak mısınız?' dedi." (Enbiyâ Sûresi: 58-67)

Esen kalın...