10 Ocak Çalışan gazeteciler günü dolayısı ile bugün çok sayıda telefon aldık, Birbiri ardına gelen yüzlerce " tebrik telefonu" sonrasında göz ameliyatı sonrası istirahat etmek gibi bir mecburiyetimiz olmasına rağmen bize değer veren dostlarımız ile birlikte olabilmek adına gazeteye gittik.

Gün içerisinde sağ olsunlar her siyasi yelpazeye her türlü dünya görüşüne sahip dostlarımızın birisi gitti, diğeri geldi, bir grubu uğurlarken misafirliğe gelen diğer grubu ağırladık ve bu ziyaretlerden de olağan üstü bir keyif aldık.

Günün sonunda bizi arayan dostlarımızdan bir kısmı "Senin dünya görüşün gelen falanca misafire uymaz, onları neden kabul ediyorusn.?" diye sorarken başka bir grupta "-Yüksel Bey seni anlamakta zorluk çekiyoruz, ne işin var senin bu işe yaramaz insanlarla.?" şeklinde akıla ziyan eleştirilerde bulundular,İşin doğrusu bizde bu ayırımcı konuşmalar karşısında şaşırıp kaldık.

Bu kadar tahammülsüzlük sonrasında kabul etmek gerekiyor ki siyaset bizim memlekette hayatımızın nerede ise tamamını etkisi altına almış, sarıp sarmalamış durumda. Aldığımız nefes siyaset, attığımız adım siyaset, ağladığımız siyaset, güldüğümüz siyaset.
Doğduğumuz günden son nefesimizi vereceğimiz ana kadar bizi çepeçevre saran siyaset vesilesi ile artık iyiden iyiye belirginleşen kamplaşma, son derece keyifli geçmesi gereken insan hayatını nerede ise zehir eder bir noktaya kadar geldi dayandı.

Siyaset, hayatımıza bu kadar etki edince başta kamu kurum ve kuruluşlarda görev yapan, dolayısı ile bulunduğu kurumda yükselmek isteyen bunun için de amansız bir mücadeleye giren insanımız yıllar yılı beraber olduğu dostları ile de mecburen yol ayırımına geliyor.

Siyasetin bir tarafında olan kim varsa yukarıda anlatmaya çalıştığımız sebepler dolayısı ile en yakınındakine mesafe koymak zorunda kalıyor. Kendi dünya görüşüne uymayan, aynı siyasi fikirleri savunmayan arkadaşları ile beraber görünmenin kendisine vereceği muhtemel zararları hesap eden kim varsa yolunu başka tarafa doğru çevirmek zorunda kalıyor.

Bundan 20-30 yıl önce bilindiği gibi Türkiye’de çok sayıda siyasi parti bulunuyordu. Siyasi partinin fazla olması insanımızı da o partilere dağıttığından partileri ayrı olsa bile insanların bir arada olmasına bir engel teşkil etmiyordu.

Son dönemde var olan siyasi partilerin pek çoğu birbirleri ardına varlıklarına son vermek zorunda kalıp, Türkiye’nin de iki partili sisteme doğru büyük bir hızla koşması ile zaten var olan kutuplaşma daha da belirgin bir hale gelmeye başladı.

Böylesi bir süreçte kapı komşular bir birleri ile karşı karşıya geldiler, aynı apartmanda sabah işe giderken ya da akşam işten gelirken birbirleri ile karşılaşan dostlar da "Aman komşuma selam verirsem birisi görür başıma iç alırım" diye korktuklarından selamı sabahı kesmek zorunda kaldılar.

Şu sıralar hayatımızın vazgeçilmezi durumunda bulunan sosyal medyada da aynı sıkıntının her geçen gün daha da belirginleşerek bizi kuşattığına şahit oluyoruz. Sabahtan akşama kadar bilindiği gibi hiç kimse elindeki akıllı telefonları bırakmıyor, gece yarısı bir şekilde uykusundan uyanan kim varsa kendisini sosyal medya hesaplarına bakarken görüyor.

Sosyal medyada her gün milyarlarca ileti paylaşılıyor. Bu iletileri de yine milyarlarca insan görüyor, takip ediyor. Son zamanlarda farkına vardık ki bizim paylaştığımız iletilerin önemli bir kısmı kendimize çok yakın olarak gördüğümüz dostlarımız tarafından beğenilmiyor.

Bu durumu önceki gün bizi çok sevdiğine bir o kadar da saydığına inandığımız bir dostumuza sorduk, "Yahu sabahtan akşama kadar telefonun elinde. Biz de hiç durmadan haber, ileti paylaşıyoruz. Dikkat ettik bizim hiçbir paylaşımımızı beğenmiyorsun, ne oldu sana ?"diye sormak zorunda kaldık.

Muhatabımız "Başkanım seni ne kadar çok sevdiğimi, saydığımı biliyorsun. Ancak belli bir zamandır siyaseten ters düştük. Senin paylaşımlarını 7/24 takip ediyor ve çok beğeniyorum ancak bunları beğendiğimde başımın belaya gireceğini düşünüyorum. O yüzden hakkını bana helal et, başka hiçbir art niyetim yok" diyerek nasıl bir durumda olduğumuzu da bir çırpıda anlattı.

Bu konuda yüzlerce, binlerce örnek vermek mümkün. Sanal dünya bir tarafa, günün 24 saati caddede, sokakta gördüğümüz bir dostumuza selam vermek, onunla beraber aynı fotoğraf karesine yer almak, akşam saatlerinde dünya görüşlerini savunmadığımız dostlarımızla iki bardak çay içip sohbet etmek nerede ise imkansız bir hale geldi.

Bu zor durumun daha ne kadar süreceği ile ilgili en ufak bir bilgimiz yok. Ancak hiç kimsenin hoşuna gitmeyen bu garabet hal bir an önce sona erdirilmediği takdirde kısa bir zaman sonra kimsenin kimseye selam verecek durumu kalmayacağına inanıyoruz.

İnsan dostları ile arkadaşları ile akrabaları ile var. Ancak sırf siyaset yüzünden 30 yıllık 40 yıllık arkadaşları ile ayrı düşen, daha doğrusu düşmek zorunda kalan milyonlarca vatandaşımız bu noktada olağanüstü bir sorun yaşıyor.

Bu konuyu çözecek olan bilindiği gibi yine siyasetçilerdir. Siyasetçilerin bozulan ve kendilerinin de şikayetçi olduğu bu durumdan çıkılabilmesi eskiden olduğu gibi herkesin el ele, gönül gönüle bir duruma gelebilmesi için atacakları adımlar herkesi rahatlatacaktır.

Aksi takdirde yıllar yılı birbirlerinin acı gününde, tatlı gününde bir arada olan kitleler her geçen gün biraz daha hızlı bir şekilde başka noktalara doğru gitmek zorunda kalıyorlar. Bu da Türk insanının sosyal hayatında olağanüstü derin yaralar açıyor.

Vakit çok geçmeden insanımızın bir arada olması adına duvarların yıkılıp, köprülerin kurulması gerekiyor.

Yoksa halimiz perişan..