Türkiye belli bir süredir siyaseten son derece zor bir dönem geçiriyor, Artık hakaret noktasını bile hiçe sayan üslup bir türlü düzelmeyince kafasını kaldırıp gönül verdiği siyasi kurumun üst yöneticilerine bakan vatandaş ta durumdan vazife çıkartıp üst noktadaki siyasetçilerin söylemlerine rahmet okutacak bir noktada konuşmaktan çekinmiyor.
Hatırlayınız şu an DP’de siyaset yapan eski MHP milletvekili Cemal Enginyurt’un partisinden ihraç edildiği günlerde İyi Partiye katılacağı noktasında haberler çıkınca katıldığı bir televizyon programına katılıp önemli açıklamalarda bulunmuştu.
O günlerde Tarım Bakanlığı’nın politikalarını eleştirdiği için MHP’den ihraç edilen Enginyurt, Devlet Bahçeli’nin, Akşener’e yönelik “Evine dön” çağrısına tepki göstererek “Bu çağrıyı doğru bulmadım. O zaman ben bu kadar mücadeleyi niye yaptım. Silahlar patladı, yumruklar konuştu, hakaretler havada uçuştu. Ben şimdi düşünüyorum. İYİ Partili arkadaşlara ben niye küfür ettim diyorum kendi kendime. İnanın çok üzülüyorum. Benim Müsavat Dervişoğlu ile Koray Aydın’la ne problemim vardı o zaman. Benim Meral Akşener’le arsa davam mı kan davam mı vardı?” diye konuşmuştu.
Biz Cemal Enginyurt’u “Ülkücülük hukuku” dolayısı ile severiz, kendisinin hangi partide olduğunun bizim için hiçbir önemi yoktur zira belirttiğimiz gibi bizim ortak noktamız Ülkücülüktür.
Aristoteles'e ithaf edilen “Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız. Zira; siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken; siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız." şeklindeki ifade ile yukarıda DP Ordu milletvekili Cemal Enginyurt’un açıklaması siyasetin hangi noktada yapılması ve bir yerden ayrılırken kapının çarpılmaması aksine biraz aralık bırakılmasının ne kadar önemli olduğunu da göstermesi bakımından çok önemli.
Bizden 10 yaş daha büyük siyaseti seven ancak bizim gibi siyaseten istediği noktaya gelemeyen bir dostumuz var, bu dostumuz ANAP döneminde sıkı bir Turgut Özal hayranıydı, Bizim üslubumuzu zaten çevremizdeki dostlarımız çok iyi biliyorlar, hiç kimseyi kırmamak, hiçbir siyasi parti genel başkanına en ufak bir aksi ifade kullanmamaya olağanüstü bir özen gösteririz.
İşte bu şartlarda sözünü ettiğimiz Turgut Özal hayranı dostumuz ile karşılaşıp bir çay içtiğimizde ola ki ekonomideki en ufak bir eksikliği ima ettiğimiz andan itibaren ( Bu çocuklar bana olan saygısından seslerini çıkarmıyor diye düşünmüyor olsa gerek ki) kendisinden nerede ise dayak yemeden canımızı kurtardığımızı çok iyi hatırlıyoruz.
Gün geldi Turgut Özal rahmetli oldu bizimkinin yanında bu seferde Süleyman Demirel’e tek laf edemez olduk ”Süleyman Demirel’in kaşının altında gözü var” demeye fırsat kalmadan dostumuz bizi paçavraya çevirip bırakıyordu.
Süleyman Demirel’in de siyasi hayattan çekilmesi ile bizimki Özal’dan da, Demirel’den de daha sıkı bir AK Partili ve tarif edilmeyecek bir Recep Tayyip Erdoğan sempatizanı oldu çıktı.
Zaman zaman kendisi ile karşılaşınca en azından “şunu biraz kızdıralım, bakalım bu günlerde kafası ne tarafa çalışıyor.?” diye “-Ağam Merhaba bugünlerde dolar aldı başını gidiyor, ekonomi sanki biraz bozuk gibi” dediğimiz andan itibaren bizimkinin ağzından fırlayan köpüklerle birlikte bir anda “hepiniz komünistsiniz” diye başlayan ve onlarca yakıştırma ile sona eren sohbetlerden birisini daha güç bela savuşturmanın keyfini yaşıyoruz.
Geçtiğimiz hafta yine böyle bir sohbet sırasında bizimki aniden “Arkadaş ben AK Partiye laf söyletmem” diye kıyameti koparamaya başladığında “-Yahu kıymetli büyüğümüz sen geçmiş dönemlerde ANAP’a da DYP’ye de laf söyletmiyordun, şimdi AK Partiye laf söyletmiyorsun, hangi parti iktidarda ise onu dostlarını kırmak pahasına ölümüne savunmaktan etrafında bizden başka derdini çekecek, ettiğin hakaretleri dinleyecek bir tane dostun kalmadı, kendini biraz gözden geçir, hayat devam ediyor, siyasi partiler kurulur, kapanır, Partiler iktidara gelir gider ama bak biz 35 yıldır seni sayıp sevdiğimizden bizi dövsen bile sesimizi çıkarmıyoruz” dediğimizde bir ara kafasını sallayıp gözlerinden yaşlar akarken bize sarılınca söylediklerimizden pişman olduk söyleyeceklerimizi de yuttuk gitti.
Ömür su gibi gidip geliyor, Siyaset birbirimiz ile kavga etme alanı değildir, Neticede kim ne anlatırsa anlatsın seçim günü oy sandığının perdesi arkasında vicdanımızla baş başa kaldıktan ve vicdanımıza danıştıktan sonra oy atıp çıkıyoruz.
Bir arkadaşımıza bir başka arkadaşımızı soruyoruz, “Onunla konuşmuyorum siyaseten benim partime parti liderime söz söyledi, sen kimsinbki benim liderime söz söylüyorsun bir daha benimle konuşma bana selam sabah verme” dedim çıktım ama onunla bozuştuktan sonra tavla oylayacak iki kelam edecek kimse de kalmadı, yazık oldu” şeklinde acı dolu bir itirafta bulunmaktan da geri durmuyor.
Pek çok dostumuz bir başka arkadaşımız ile konuşmuyor, o dostumuz ile bir araya geldiğimizde kendisi ile aramızda şu diyalog geçiyor...
-Arkadaşın senden para alıp vermediği içinmi küstün…HAYIR
-Arsa Tarla davasımı var…HAYIR
-Sana hakaret küfürmü etti..HAYIR
-Senin namusuna dil mi uzattı….HAYIR
-Peki Ne yaptı…Benim Partime Dil uzattı….
Böylesi milyonlarca insan yıllar yılı anlaşılmaz bir şekilde particilik yüzünden can-ciğer arkadaşları ile selamı sabahı kesmiş, ömrünün sonuna gelmiş, Partiler değişmiş, liderler değişmiş, Partilerin ekseni kaymış bambaşka yerlere savrulmuş ama küslük dargınlık halen daha devam ediyor.
Ne diyordu Milattan önce 322’de bu dünyadan ayrılan Aristoteles “Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız. Zira; siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken; siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız."
Aristoteles’in söylediğini dinleyen yoluna dostları ile devam etti, dinlemeyen o gün bugündür ne işe yaradığı belli olmayan boş siyaset dolayısı ile yapayalnız mutsuz bir hayat sürüyor.
Ne adına.??