Her doğan varlık bir gün öleceğini de bilir ve kabullenir. Çünkü her ölümün bir doğuma gebe olduğunu akleder. Topraktan gelen, toprağa düşmekle yok olmaz. Toprak bütün canlıların ana rahmidir. Bu anlamda ölüm, yeniden dirilmek için, toprağa düşmektir. İşte biz doğumdan başlayarak, toprağa düşeceğimiz ana kadar geçen süreye bir ömür diyoruz.
İnsan ömrünü isterse, yaratılış gayesine uygun olan hal, hareket ve davranışlarıyla ektiği verimli bir toprak; kalbini sevgiyle, aşkla ısıtabileceği bir güneş; düşüncelerini ve eylemlerinin ihlasıyla, samimiyetiyle arıtacağı berrak bir kevser suyu haline getirebilir.
Buradaki sihirli kelime yaratılış gayesinde gizlidir. Yaratılış gayesine uygun olmayan her söylem, her davranış sonu ömrün ziyanıyla neticelenir. Ziyan olmuş ömürler bu dünyadan bir varmış, bir yokmuş hükmünde göçüp giderler. Örnek alınacak bir hikâyeleri yoktur. Daha doğrusu doğru düzgün anlatılacak bir hikâyeleri yoktur.
Her doğan varlık, bir gayeye matuf bu muntazam yaratılmış kâinatın bir parçasıdır. Parçası olması gereken manzaranın değil de, kendi arzu ve heveslerinin kölesi olmuş beyinleriyle bir gün bile kendileri olmadan toprağa düşüyorlar. Toprak kendisi gibi olmayanı, yaratılışına uygun olmayanı ne şekilde, ne üzere diriltir onu bugünden kestirmek zor. Gül, gül tohumundan neşet eder, elma kendi çekirdeğinden filizlenir. Elma ağacından beklenen elma vermesidir. İnsanoğlundan beklenen “eşref-i mahlûk” gibi yaşamasıdır.
Nice bu dünyaya iz bırakmış bir hikâyesi olan yüce gönüllü insanlar var. Ömrünü şerefiyle tamamlamış, bizlere örnek hayatları, örnek hikâyeler olarak dilden dile dolaşan gönül erleri, erenleri var. Okuduğunuzda, dinlediğinizde kalbiniz tutuşur, bütün vücudunuzu bir ateş basar, bir titreme alır. Yaşantısı karşısında, büyüklüğü karşısında, verdiği mesaj karşısında erirsiniz. Düşünceleriyle, hikmetiyle, derinliğiyle, yaptıklarıyla sizi sarıp sarmalarlar. Asırlar boyu kendilerinden söz ettirirler. Asıl adı Nu’man Bin Sabit olup sevenlerince İmam Azam olarak anılan Hanefi mezhebinin kurucusunun ömrü çilelerle, eziyetlerle geçmesine rağmen yüz milyonlarca insanın gönlünde taht kurmuş, ömürlerine ışık olmuş. Hacı Bayram Veli’de öyledir, Pir Sultan Abdal’da öyledir. Ömrünü şerefiyle yaşayan herkesin bir hikâyesi vardır.
Bu dünyada:
“Şerefle bitirilmesi gereken en asil görev hayattır “der Can Yücel ve devam eder.
-Bir lokma ekmek için şerefini çiğnetmeye
-Bir anlık eğlence için servetini tüketmeye
-Bir zamanlık mevki için el ayak öpmeye
-Günlük menfaatler için onurunu terk etmeye
-Bir kısım insanlara kızıp, tüm insanlara düşman olmaya değmez bu hayat.
İşte onlar, bir hikâyesi olanlar, söyleyecek sözü olanlar, dilden dile anlatılırlar. Zamandan zamana geçseler bile yazılıp okundukça, anlaşıldıkça ve her doğumda tohum olurlar, toprağa serpilirler ve büyürler.
Bu dünya bir hikâyesi olanın etrafında döner. Atom yapısında elektronlarda çekirdeklerin etrafında döner. Dünya güneşin etrafında döner. Bu dünyanın çekirdeği, bir hikâyesi olanlardır. Doğanın en temel özelliğinin bir merkez etrafında dönme olduğunu keşfeden Mevlana, topraktan geldik toprağa gideceğiz dercesine kendi etrafında döner.
Bu dünyayı yaşanabilir kılmak, yaşanabilir bırakmak bizim elimizde. Yaşantımız, düşüncelerimiz, yazdıklarımız, yaptıklarımız ve yapmadıklarımız bizim hikâyemiz. Ya bizimle beraber hikâyemizi de toprağa gömecekler, ya hikâyemiz etrafında hayırla dönecekler. Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük mirasımız şerefle tamamladığımız bir ömürdür. Bu ömür paylaştıkça çoğalır. Diğer helal haram demeden kazandığını düşündüğün mal, mülk ve de makam paylaştıkça azalır.
Bu vesileyle şerefiyle bir ömür tamamlayan Cemil ERDÖL kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum.