Renk almak için uzandığı güneşe bir türlü ulaşamayıp önce boynunu büken ve güneşin dalaverelerini anlayıp beklenmedik bir anda, yalnız başına kaldığı sırada kendisine verdiği enerjiye karşı yaptığı yüzsüzlük ten utanırcasına boyun büken ayçiçeklerini hepimiz biliriz.
Son olarak ziyaret için gittiğim ve toprağım Ardahan gibi kuraklıktan beklenen ürünü veremediğini görüp, haber olarak yerel ve ulusal gündeme taşıdığım Trakya bölgesinin simgesi haline gelen ayçiçeklerinin sarışın güzelliğine dayanamayıp içine dalanların el uzattıkları sapındaki yapışkanlı dikenleri hissettiklerinde acı veren kırmızı gülün dikenlerinden daha kötü olduğunu anlarlar.
Ve içine daldıkları sarı renkli ayçiçeklerinin uzaktan göründüğü kadar aslında çokta albenili olmadığı ve kırmızı gül gibi güzel kokmadıklarını anladıklarında kararmış yüzleriyle yere baktıklarını da görürler. Ateşin rengi de sarıdır, kendisine uzanan eli yakarken ancak anlaşılır ve Ayçiçek gibi rengiyle yanıltır, acı verdiğini ve kararttığını sanır.
Oysa karşı tarafı değil üzmek, aslında bir kez daha üzerine böcek kondurup tat aldırttığını da anlamaz bile..
Çünkü benim gibi yol kenarından geçenlerin inip içine dalarak ellediği gibi elden ele gezmeye alışkandır.
Ve sarı renginin diğer bir özelliği daha var.. Bu özelliğiyle yani Ayçiçek canlıyken kokusuyla, güzelliğiyle dikkat çeker ama kuruduğunda çöpe atılan dikenli kırmızı gülün rengine bürünen insanlar gibi çıtırdayarak tat verirken yine çöpe atılır..
e bu özelliğiyle sarı rengine kırmızı satenler bürüyüp orospu kırmızı kitabındaki baş kadın kahraman misali esen her rüzgâra eğilip, kendini kaptıran ve sallandıkça cilası dökülen, gerçek yüzü meydana çıkan insanları andıran Ayçiçek tarlalarının kendilerine birçok böceği kondurdukları da anlaşılır..
Ve bu yazılara ayırdığım bir cumartesi günü veya diğer birgün heran kafaları koparılmış tarlada çürümeye terkedilen sapları da bacaklar gibi kırılıp, yakılarak ayaklar altında çiğnenirken görülür, kan kırmızısı misali moraran sarışın Ayyy çiçekleri.