Dikkat edin son dönemlerde İktidar yada muhalefete mensup kim varsa nerede ise tamamı kendisini din alimi diye tanımlayan ancak İslam’dan habersiz pek çok sözde fetvacının güzelim dinimizi dejenere etmek adına bilerek yada bilmeyerek olağanüstü bir yarışa girdiğini görüyor ve üzülüyor.
Mesleğimiz Gazetecilik olunca ister istemez günümüzün büyük bir bölümü siyasetçiler ve bürokratlar ile geçiyor, Bu yüzden yıllar yılı hemen her kurum ve kuruluşta görevli ister siyasette ister bürokraside bir üst makama çıkabilmek yada en azından bulunduğu makamda kalabilmek adına bürokratların nasıl usta birer oyuncu oldukları konusunda da aşağı yukarı 30 yıldır yaşadığımız epey bir tecrübe sahibi olduğumuzu söyleyebiliriz.
Belkide son 10 yıldır özellikle bürokraside mesafe almanın birinci koşulunun “olduğundan biraz daha fazla muhafazakar görünmek” olduğunun farkına varan bürokrasi “ Şekilciliğe dayanan ibadet” konusunda adeta dünya rekorlarını alt üst eden bir noktaya doğru gelmiş bulunuyor.
Hatırlayan okuyucularımız vardır, Eski Diyanet İşleri Ali Bardakoğlu bundan yıllar önce Akşam gazetesinden Nebahat Koç ile yaptığı söyleşide 'Dindar nesil' tartışmasına Türkiye'de giderek artan görsel dindarlığı işaret etmiş 'Umreye gidenlerin sayısındaki artış bizi yanıltıyor' Türkiye ve 21. yüzyıl dindarlığının en önemli sorunu, ibadetlerde ve ritüellerde yoğunlaşıp giderek dünyevileşmesi”şeklinde müthiş bir tespit yapmıştı.
Ali Bardakoğlu o söyleşide “ Dindarlık bir insanın öz sorunu, öz gerçeği, kendi sorunu. İbadet de kişinin özgürlük alanı ve tercihi. Peygamberimizin uyarısıyla söyleyeyim; dindarlığın en üst düzeyi, ibadetler değil ihsan mertebesidir. Çok geniş boyutuyla insan hakları, yetim hakkı yememe, temizlik, üretme, gıybet etmeme diye düşünürsek, Türkiye'nin dindarlaştığını söylemeyiz. Türkiye ve 21. yüzyıl dindarlığının en önemli sorunu, belli bir şekil, görsel yani ibadetlerde ve ritüellerde yoğunlaşıp dünyevileşmesi. Biraz da sekülerleşmesi. Bu ciddi bir sorun. Türkiye dindarlığının daha içselleşmesi, ahlakileşmesi ve bilgiye dayalı olması lazım. Türkiye'de görsel dindarlık artıyor. Umreye gidenlerin sayısı bizi yanıltıyor. Şekilciliğe karşı dindarlığın içini dolduralım.” şeklinde herksin başını iki elinin arasında alıp uzun uzun düşünmesini gerektirecek öğütler vermişti.
Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun 2012 yılında “Aslında artan sadece görsel dindarlık” dediği mesele içerisinde bulunduğumuz 2020 yılında öylesine anlaşılmaz öylesine önlenmez bir noktaya geldi ki Ali Bardakoğlu’na bugünlerde aynı sorular yöneltilse nasıl cevap verecek doğrusu bizde çok merak ediyoruz.
Hiç kimsenin dinini diyanetini tam olarak yaşayanlar ile yada tam aksi taraftaki “benim inancım yok ben hayatı kendi koyduğum kurallara göre yaşayacağım” diyenler ile asla bir işi olamaz, zira kişinin tercihi yalnız kendisini ilgilendireceği gibi hesabı da Allah’a verecektir.
Ramazan aylarını hatırlayınız,, Böylesi uhrevi anlarda insanın manevi duyguları tavan yapar, kişi kendisi ile daha fazla baş başa kalır, doğduğu günden yaşadığı ana kadar kendisini elinden geldiği ölçüde sorgulama imkanı bulur.
Bunlarla birlikte Ramazan ayı kişinin ibadete daha fazla yöneldiği zaman dilimidir, Böylesi günlerde vatandaş 11 ay daha az uğradığı camilere gidişini biraz daha yoğunlaştırır, Tuttuğu oruç vesilesi ile de dini vecibelerini biraz daha seri bir şekilde uygulamaya sokar.
Birde böylesi anlar ile kesinlikle ilgisi olmayan, dünyayı olduğu gibi kabul eden, dini değerler ile fazla bir işi olmayan ancak bölgenin yapısı dolayısı ile “Dindar” olarak görünme ihtiyacı hisseden ve “ O taraflarda hiç işim olmamasına rağmen hazır Ramazan ayı geldi, fırsatı ganimete çevirelim” diyerek dindarlık maskesine bürünen bir kitle var ki sıkıntı da tamamen buradadır.
Ramazan ayında eğer gün sarkması olmaz ise dört adet Cuma günü var dolayısı ile de dört adet Cuma namazı kılma gibi bir dini vecibe bulunuyor, Cuma namazı özellikle yaz mevsimi dolayısı ile cemaatin dışarılara taştığı ve kılmayanların kılanları daha rahat görebilmelerine imkan tanıyan bir ibadet şeklidir.
İşte dindarlık ile kesinlikle alakası olmayan ancak kendisinin “Dindar” olarak bilinmesini, görülmesini isteyen bu kesim içerisindeki vatandaşlar Cuma namazına saatler kala koltuklarının altına aldıkları Seccadeler ile önce cami önünde, sonrada cami avlusunda bir taraftan volta atarken diğer taraftan da aynı camide namaz kılacaklarını daha önceden öğrendikleri Vali’nin , Kaymakamın yada belediye başkanının caminin cümle kapısından girip girmediklerini görebilmek adına büyük bir mücadele verirler ki hem kapıdan giren protokol mensupları ile fotoğraf versinler hem de “Bende buradayım “mesajını kamuoyu ile paylaşabilsinler.
Biz böylesi “Sözde dindarları” uzun yıllardır takip ediyoruz, kendilerini daha çok “Cuma Müslümanları” olarak tanımladığımız bu “sözde dindarları” mesela hiçbir hal ve şartta Sabah namazlarında, yada yatsı namazlarında kesinlikle görmeniz mümkün değildir.
Biz bu konulara birazda gazetecilik penceresinden baktığımız için Ramazan ayı başladığı andan itibaren elimizden geldiği ölçüde sabah namazlarını her gün başka bir camide kılmaya ve o camide var olan cemaatin sayısını öğrenmeye çalışmakla geçiririz.
Her Ramazan ayında bir önceki yıllarda karşı karşıya kaldığımız manzaranın bundan sonraki yaşayacağımız Ramazan aylarında da değişmesinin mümkün olamayacağını hatta sabah namazlarında geçtiğimiz Ramazan ayına göre cemaatin daha da azalacağını düşünerek ……Camisine gidince yanılmadığımızı üzülerek görmek zorunda kalmıştık.
Bizim sabah namazı ile Cuma namazı arasında yaptığımız bu karşılaştırma muhtemelen Türkiye’nin hemen her bölgesinde cereyan ediyor, Değişen dünya şartları ile birlikte insanımızın dini duygular ile ilgili fikirlerinde meydana gelen değişiklikler muhtemelen insanımızın da kafasını karıştırıyor olmalı ki toplum dindarlıktan olabildiğince uzaklaşıyor.
Türkiye’de bu konular ile ilgili fetva makamı olan Diyanet işleri başkanlığı bünyesinde görev yapanların kendilerini “Din adamı “yerine “Devlet memuru” olarak görmeye başladıkları günden itibaren bizi sıkıntıya sokan “Sözde dindarların “sayısı da öylesine fazla bir şekilde artış gösterdik ki durdurabilene aşk olsun.
Bu aşamadan sonra işimiz düne göre daha zor, Gösterişe dayalı ibadetin her geçen gün önlenemez bir şekilde yükselişe geçmesi, Sözde dindarlarında olağanüstü bir fazlalık gösterdiği bir nokta da neler yapılacağı ile ilgili soruların cevabını verecek olan makamında başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere Eğitim ile ilgili birimlerimiz olduğunu düşünüyoruz.
Bu gidişe dur denilmediği takdirde gelecek yıllarda çevrelerinde “Dindar Müslüman” olarak bilinen insanları mumla arayacağımız günleri arayacağımızı da buradan ilan ediyoruz.
Geçtiğimiz Mart ayından itibaren hayatımza giren Pandemi sürecinde bilindiği gibi İbadetlerimzi ile ilgili süreci de etkiledi, Salgının başka insanlara bulaşmamsı adına tüm vakil namazları ile birlikte Cenaze namazlarına da olacak katılımların sınırlandırlılması bizim sözünü ettiğimiz "Şekilcileride " sıkıntıya soktu.
Halis müslüman zaten ibadetini gösterişsiz bri şekilde yapıypordu, Pandemi süreci bu kesimi uzaktan yakından etkielemdi,zira bu kesim " İbadetimi Allah bilsin yeter" anlayışı içerisinde yapıyordu.
Olan koltuğunun altına koyduğu 2 metrelik halılar ile o kentin valisini yada belediye başkanının hangi camide Cuma yada teravih kılacağını öğrenmeye çalışan "Şekilcilere" oldu.
Hele bu Pandemi sürecinin daha da uzun bir süre devam edeceği düşülürse...!!