Eskiler, eli öpülesiceler ne güzel buyurmuş.” Kadere iman eden, kederden emin olur” diye. Karanlık gecede, kara karıncayı görüp gözeten Allah, ona rızkının, yuvasının yönünü ve yolunu tayin edecek akıl ve izan da vermiş.
Kış varsa bahar da var. Kış’ın soğuğunu, ayazını kar’ını yedi diye hiçbir çiçek bahar gelince açmamazlık etmez. Vakti gelince açar, vakti gelince göçer.
Gül, dikenlerin üstünde kendi cemalini renk renk, desen desen işleyeni de bilir, kokusuyla sinelere şifa bahşedeni de bilir. Gül dikenden şikâyetçi olmaz.
Seni, günahsız ve dosdoğru yaratan Allah, senin önüne çıkabilecek engelleri, ayaklarına batabilecek dikenleri de bilir. Onları senin daha fazla kavi olman için sebep kılar. Yeter ki sen istikametini şaşırma, sabrını taşırma. Yaradan’ın hatırına, dertlerinle dost ol.
Dostluk bir kalp rahatlığıdır ve en büyük dost Cenab-ı haktır. O’na İbrahim olanı ateş yakmaz, O’na İsmail olanı bıçak kesmez.
Yeter ki sen konuşulacak yerde pısma, yazılacak yerde defteri kalemi riya kesesinden asma.
Güvercin gagasıyla Nemrut’un ateşine su taşımaktan geri durmadı. Mesele İbrahim’in yanında olmak. Ateşin sönüp sönmemesi, Güvercin’in meselesi değil. Âlemlerin Rabbi(cc) dilerse gül bahçesine çevirir ateşgahı.
Her devir zordu hakkı batıldan ayırmak, her devir zordu doğruyu haykırmak, her devir zordu gerçeği olanca çıplaklığıyla yazmak. Hayvanat bahçesinde risk yok ama orada özgürlükte yok. Nerede risk varsa, kadere teslimiyet varsa, orada özgürlük vardır, orada insanlık yeşerir, boyverir. Siz orada insan olmanın şerefine daha mütenasip yaşarsınız.
“Hakkın hatırı âlidir. Hiçbir hatıra feda edilmez”.” Kimin hatırı kırılırsa kırılsın yeter ki, hakkın hatırı kırılmasın”. En sevdiğimizin sözünün bile itibar görmesi için dosdoğru konuşması lazım, konuşurken vicdan terazisinde her kelimesini tartması lazım.
Biz çok oldu, bize ait olan bu hasletleri birer birer kaybedeli. Yesrib’i, medeniyetle, imarla, vicdanla, merhametle, adaletle inşa edip Medine’leştirenleri anlayamaz olduk. Artık aynı dili konuşamıyoruz, kalplerimiz aynı çarpmıyor. Doğruyu, çekinmeden dosdoğru haykıramıyoruz. Yaptığımız şehirler gibi ruhu yok, açtığımız sokaklar gibi hep dolambaçlı. Yüreklerimiz beton, ruhumuz rant peşinde.
Ondan başımız musibetlerden, yokluktan, riyadan, yalandan, cehaletten kurtulmuyor. Cehalete itibar, bilgiye hürmetsizlik, ehliyete riayetsizlik, sorgusuz sualsiz itaat isteyen bir düzensizliği ödüllendiriyoruz.
Bu yüzden birileri üretiyor biz tüketiyoruz. Teknolojide, bilimde, sanatta hep geriden gidiyoruz.” Eğreti ata binen tez iner” misali yaptığımız evler en ufak bir sarsıntıda başımıza yıkılıyor. Dereler taşıyor, işyerlerimizle, evlerimizle birlikte umutlarımızı da alıp götürüyor.
Artık günü kurtaran, popülist yaklaşımlardan bir an önce hızla uzaklaşmalıyız. Bilgiye hürmet şiarımız olsun. İşinin ehli olarak, işi ehline teslim etmek anlayışımız olsun.
Zira insanlığın bize her zamankinden daha çok ihtiyacı var. İnsan olmak, özgür olmaktan geçer.
Allah; bizi zor zamanda konuşmaktan aynı zamanda dostdoğru konuşmaktan alıkoymasın.
Dert etme !
Men amene bi’l -kader,emine minel keder.