Türkiye uzun yıllardır bin bir musibet ile karşı karşıya kalıyor, 1999 yılındaki Marmara depremi ile başlayan felaketler zinciri o gün bu gündür bir türlü yakamızı bırakmadı işin daha kötüsü bu belalar azalacağına artarak devam ediyor ve her yeni felaket karşısında bizim canımız daha da çok yanıyor.
İçeride meydana gelen bu olumsuzluklara bizim sınırlarımız dışında gelişen olaylarda katılınca işin doğrusu kendimizi tam olarak bir kuşatma içerisinde hissediyoruz.
Yıllar önce iş savaşın eşiğinde olan Suriye’den canlarını kurtarmak adına ülkelerini terk eden ve sayıları 4 milyon civarında olduğu tahmin edilen Suriyelinin bir anda ülkemiz sınırları içerisinde konuşlanması herkesin dikkatlerinin bu meseleye odaklanmasına sebep oldu.
Acaba Suriyeli sığınmacılar konusunu nasıl çözeceğiz diye düşünürken Antalya’nın Manavgat ilçesinde başlayan sonrasında da Muğla ilimiz ve tüm ilçelerini kasıp kavuran yangın felaketi bizi bir kez daha derin acılar içerisinde bıraktı.
Epey sıkıntılı geçen bir süreçte yangının tam anlamı ile kontrol altına alınamadığı günlerin artık son bulmasını isterken bu kez de Kastamonu-Sinop ve Bartın illerimizde meydana gelen sel felaketi ile yüreklerimizin yandığına şahit olduk.
İçeride bu olumsuzluklar devam ederken son dönemlerde herkesi endişelendiren Afganlı sığınmacıların kendi ülkelerinden yola çıkıp Türkiye’nin hemen her şehrine doğru yol almaları bu göç sırasında da ortaya bir sür adli olay çıkması işleri iyiden iyiye sarpa sardırdı.
Siz bu yazıyı okurken Afganistan’da ülke yönetimini ele geçirmek için yola çıkan Talibanların başkent Kabil’i ele geçirdikleri başta Afganistan Cumhurbaşkanı ve çok sayıda siyasetçi ile üst rütbeli askerin başka ülkelere gittikleri haberi tüm dünyaya duyurulmuştu.
Böylesi bir noktada canlarını kurtarabilmek için ülke dışına çıkabilmek adına yollara düşen milyonlarca Afganlının ne kadarının bizim ülkemize sığınacağı sorusu galiba önümüzdeki günlerin en çok tartışılan konusu olacak.
İşte böyle bir noktada içeride meydana gelen afetler dışarıda gelişen ama ister istemez bizi de sarıp sarmalayan göç dalgası adeta bir “Kuşatma” gibi değerlendiriliyor.
-Biz bu yazıyı yarken Kastamonu-Bartın ve Sinop illerimizde ne kadar can kaybının olduğu henüz netleşmemişti,
-Biz bu yazıyı yazarken Afganistan’dan yola çıkan ne kadar Afgan vatandaşının bizim sınırlarımızdan içeriye gireceği henüz belli olmamıştı.
-Biz bu yazıyı yazarken Muğla ilimizde meydana gelen yangının tam olarak kontrol altına alınıp alınmadığı henüz belli olmamıştı.
Bu kadar olumsuzluk içeren kuşatmayı nasıl savuşturacağımız konusunda ise en azından bizim bir öngörümüz yok.
Zira Türkiye’nim yarın hangi felaket yada felaketler ile karşı karşıya kalabileceği de belli değil.
Tam bir kuşatma halinde olan ülkemize Allah yardım etsin.