Malum iki yıldan beridir küresel ölçekli bir Covid-19 pandemisi kasırgası içerisinde debelenip duruyoruz.
Evet, birçok çevrenin de aynı görüşte birleştiği gibi ben de inanıyorum ki bu Covid-19 virüsü bir laboratuvar üretimi sentetik bir virüstür. Bunu birçok bilim insanı da artık açık açık dile getirmektedir.
Bunda anlaşılamayacak bir durum yok. Şu veya bu şekilde ortaya çıkarıldı, dünyaya yayıldı.
Yayılımla beraber milyonlarca can gitti. Hasta oldu. Korktu, kaçtı, saklandı. Ama hiçbir şekilde bu yayılımı durduramıyorlar. Bunun nedeni de genellikle insanlar ve bilimsel çalışmalara olan güvensizlik. Hatta bilim karşıtı söylemler ve tezler. Sonuçta bu yayılım devam ediyor ve ülkemizde günlük ortalama can kaybı üç yüzler civarında.
Vakalar ise telaffuz bile etmekten korkuyoruz artık. Genellikle de bu vakalar ve can kayıplarının son adresi özellikle gençlik ve aşısız insanlar. Evet, aşı olup olmamak bir insan hakkıdır. Belki yasal olarak zorlanamaz bir durum. Ancak bunun bir de karşı tezini düşünelim. Nasıl ki aşı olup olmamak bir insan hakkıysa, insanların yaşamlarını sürdürmeleri de bir insan hakkıdır.
İnsanların yaşam hakları yasalarla güvence altına alınmıştır ve devletin buna dair önlemler alması da zorunluluktur. Hani bir demokrasi sözü vardır ya: Bir başkasının özgürlük alanının başladığı yerde senin özgürlük alanın biter, diye. Tam da o misal, senin aşı olup olmama hakkını kullanman kadar benim de sağlıklı yaşama hakkım vardır.
Eğer ki senin aşı olmaman benim sağlığımı tehdit ediyorsa, senin haklarının sınırlanması gerekir. Çünkü benim yaşam alanıma giriyorsun demektir. O halde buna göre devletimizin ve yetkililerimizin bunları dikkate alması kaçınılmaz ve aciliyet isteyen bir gerekliliktir. Bu hafta okullar açıldı. Milyonlarca çocuk ve genç insan bir arada olacaktır.
Bunlarla birlikte milyonlarca veli de bir arada olacaktır. Bundan başka eğitimin bileşenleri olan milyonlarca öğretmen, idareci, akademisyen, okul çalışanı, kantin çalışanları, servis elemanları vb. birçok insan bir araya gelmek zorunda kalacaktır.
Okullarda sınıf mevcutlarının bazı bölgelerde ellili sayılarda olduğu da acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Siz her ne kadar maske takarsanız takın, mesafeyi korumaya çalışırsanız çalışın, hijyene dikkat ederseniz edin iki yıldır önleyemediğimiz gibi bundan sonra da önleyebilme imkânımız kısıtlıdır.
Bunu önlemenin tek yolu olmazsa olmaz olan aşıdır. İnsanların haklı olarak bilgi kirliliğinden kaynaklı endişeleri olsa da tek güveneceğimiz yer bilim olduğuna göre ve bilim insanlarının da önermeleri bu yönde olduğuna göre aşı yaptırmaktan başka çaremiz yoktur.
İki, üç hatta gerekiyorsa dördüncü dozlarımız da yaptırarak toplumsal bağışıklığı sağlamaya yardımcı olmalıyız.
Aksi takdirde bu iş daha uzun yıllar uzayıp gidecektir. Bunun için de çok ciddi önlemler alınmalıdır. Başka konularda bir gecede alınan kararlar gibi bu konuda da ciddi kararlar alınmalıdır.
Öyle ikna yöntemi vs. deneme yanılma yöntemleri uygulanarak bundan kurtulmanın mümkün olmadığını görüyoruz. En azından kamuda çalışan her görevliye test değil aşı zorunluluğu getirilmeli, aşısı olmayan öğretmen okula alınmamalı ve yaptırım uygulanmalı.
Aşısı olmayan veli ve çocuğu okula alınmamalı ve yaptırım uygulanmalı.
Aşısı olmayan hiçbir insan yaş grupları dikkate alınarak kamuya açık yerlere alınmamalıdır.
Öyle özel bölüm ayrılsın vs. gibi söylemlerle işin ciddiyetini savsaklamadan çözmeliyiz. Aşı olmayan insanlarımız da ne yazık ki evlerine kapanmak zorunda kalmalıdırlar.
Kimsenin sağlığı bir başkası tarafından tehdit altında olmamalıdır.
En önemli insan hakkı, yaşam hakkıdır. Bunu sağlamanın yolu da ulusça bir aşı seferberliğinden geçmektedir.