Nerede ise artık saat başı değişen gündem dolayısı ile şaşkına dönmüş durumdayız, Artık öyle bir noktaya geldik ki gece başımızı yastığa koyup uyumaya çalışırken “İnşallah sabah bizi hayretler içerisinde bırakacak bir gündem ile karşılaşmayız” diye dua edip duruyoruz.

12 Eylül 1980 tarihinde meydana gelen İhtilal sonrasında “Darbeyi kim yaptı, arkasında kim var..?” gibi sorular birbiri ardına sıralanırken Generallere son derece yakın olan 1970’li yıllarda CIA’nın Türkiye şefi olan Paul Henze 12 Eylül darbesini ABD Başkanı Jimmy Carter’aOur boys have done it-bizim çocuklar başardı” diye haber verdikten sonra başlayan “Kontrollü istikrarsızlık” o gün bu gündür aralıksız devam ediyor.

Bu “Kontrollü İstikrarsızlık” ifadesi 12 Eylül 1980 ihtilalinden çok önce yani 27 Mayıs 1960 Darbesi ile Türk insanının hayatına girmiş ve o gün bu gündür sırtımıza yapışan bir “kene” gibi bir türlü bizi bizimle bırakmamış durumda.

Biz bir türlü başarılı olamadığımız aktif siyasete girdik gireli her ortamda bulabildiğimiz 3-5 kişiye yorulmadan, bıkmadan “Kontrollü İstikrarsızlık” ifadesinin ne olduğunu anlatmaya çalıştık.

Geçen yıllar içerisinde bizim siyasetimiz bitti ama ABD’nin başta Türkiye olmak üzere çok sayıda ülkede uygulamaya koyduğu “Kontrollü İstikrarsızlık” bir türlü hayatımızdan çıkmadı.

Sözünü ettiğimiz bu “Kontrollü İstikrarsızlık” artık gelişmesini tamamlamış, Halkı rahata ermiş bilemediniz 9-10 Ülke dışında diğer bütün ülkelerin başına bela olan “habis bir ur” gibi belli bir süre sonra Ülkelerin gözünü kör ediyor, Felç duruma getirdiği ülkeleri hareket edemez noktalara taşıyor.

Biz Ülkelerin sınırları içerisinde yaşayan vatandaşların kendi ülkesinin yöneticilerini “Boğazlamak” gibi bir dertlerinin olacağına asla inanmıyoruz.

Ancak ekonomik kaynakları kendi ihtiyaçları için kafi gelmeyen bu yüzden de yıllar yılı gelişmiş ülkelerin yapacağı yardımlara mahkum hale gelen ülkeler yılın 365 günü dış müdahaleye açık hale geliyorlar.

Biraz tembellik, biraz teknolojiyi yeterince takip edememek, bir miktarda yönetimden kaynaklanan arızalar diye gelişmiş ülkeler ile onların dışında kaşan Ülkeler arasındaki makas her geçen gün biraz daha fazla artıyor,

Böylesi bir noktada gelişmiş ülkelerin “askeri silahlarına-teknolojilerine-İletişim araçlarına “ muhtaç olan ülkeler bu ihtiyaçları dolayısı ile o ülkelerin kendi ülkelerine yaptıkları ve yapacakları her türlü müdahaleyi açık ve bir o kadarda çaresiz bir şekilde bekliyorlar.

Bu tür “dış yardıma muhtaç” ülkeler kendilerini geliştiremediklerinden, sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlarının rahatını sağlayamıyorlar dolayısı ile gelişmiş ülkelerde yaşayan insanları gören bu kitle anında dışarıdan gelecek seslere yöneliyor.

Mesela biz başta Albay rütbesine gelen askerlerin ve kaymakam olmuş bürokratların “bilgi ve görgüsünü artırmak” için neden başta ABD olmak üzere gelişmiş başka ülkelere gitmek zorunda bırakıldıklarını bugün bile anlamakta zorluk çekiyoruz.

Bu kadar bilinen hadiseler çerçevesinde Türkiye ve Türkiye gibi ülkelerde sürekli sahneye konulan “Kontrollü İstikrarsızlık” olgusunun bizim için hayat nizamı olduğu ve muhatapları tarafından baskı alınan ülkelere “ Bakın kontrol bizde biz siz öldürmeyeceğiz ancak ayaklarınızın üzerinde durmaya da asla izin vermeyeceğiz. sizi öldürebileceğimizi asla unutmayın, bizim sözümüzden çıkmayın, bizim ürettiğimiz teknolojilerinde işinize yarasın yaramasın sürekli pazarı olun” ikazını da “ensemize astıkları kılıç” ile sürekli “Sünnetçi Korkusu” vermekten geri kalmıyorlar.

Türkiye her 10 yılda bir darbelere maruz kalıyor.

Bu darbeler kimi zaman silahlı oluyor, kimi zaman hayata geçirilen ekonomik depremler ile kanımızın vücudumuzdan çekilmesi sağlanıyor.

Her iki halde de vatandaşımız bu durumdan etkileniyor, sinir sistemi yerle yeksan oluyor.

15 Temmuz gecesi yapılan darbe girişimi de aslında bal gibi “Kontrollü İstikrarsızlığın “bir kez daha hayata geçirilmesidir,

15 Temmuz tarihinde gece 22.00 sıralarında artık “Darbe girişimi” olduğu çok net ortaya çıkan bir noktada “Kontrollü İstikrarsızlık” bilmem kaçıncı kez sahnelenmiş durumdadır.

Peki bizi dünyadan soğutan sözünü ettiğimiz “Kontrollü İstikrarsızlıktan kurtulmanın yolu nedir..?” sorusunun cevabı “Daha çok çalışmak, Hamaset siyasetinden vazgeçmek, Teknolojiyi bizim memleketimize getirmek vesselam kendi kendine yetmektir”

Kendi kendimize yetecek noktaya gelmediğimiz takdirde çok partili hayata geçtik geçeli peşimizi bir türlü bırakmayan yakamızı bir türlü kurtaramadığımız “Kontrollü İstikrarsızlık” daha çok uzun yıllar bir dostumuz, bir akrabamız” gibi asla yanımızdan ayrılmayacaktır. 

Çok uzaklara gitmeden 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçim sonrasında yaşadıklarımıza bir bakın.

O zaman anlayacaksınız “Kontrollü istikrarsızlık” derken neleri kastettiğimizi.

Ne diyordu şair:

“Ne olur bir sabahta
Süngüsüz, silahsız uyansak...
Gözlerimizde tebessüm hayata baksak
Takılmasa peşimize adımlar
Sıradan insanlar olsak
Ne olur bir sabahta yıldızların altında
Yataksız, yorgansız uyansak
Islatsak yağmurları, baharları uzansak
Az da olsa dünyadan zevk alsak
Gölge gibi yapışmasa yakamıza ölüm
Ne olur bir sabahta
Süngüsüz, silahsız uyansak gülüm”

Bıktık usandık..