Hayatını daha iyi şartlarda devam ettirmek isteyen ancak bunu bir şekilde beceremeyen birkaç kişilik grup bir araya geldiğinde muhtemelen aşağıdaki sohbeti yapacaklardır.

“-Ben Türkiye’nin en ünlü üniversitesini kazandım ancak ailem bırakmadığı için gitmedim.

-Beni üç büyük kulübün yöneticileri de transfer etmek istedi, ancak onların vereceği milyonları değil kendi kentimin kulübünü tercih etti.

-İsteseydim seçimde vekillik için ilk sırada olurdum ama vekillik bana göre değil şimdiki hayatım vekillikten daha güzel.

-İstesem milyon milyon satacak kitaplar yazabilirim ancak halkın yazarı olmayı tercih ettim okuyanım az ama seviyeli insanlar olsun.

-Belediye başkanlığı için üç dört partiden de teklif geldi kabul etmedim işin yoksa kanalizasyon ile alt yapı ile uğraş dur.

-Holding patronunun kızını alabilirdim Allah var kız hem zengin hemde çok güzel ama ben aşkımı paraya satacak insan değilim.”

Yukarıda ki örneklere yüzlercesi hatta binlercesi eklenebilir.

Hayatının bir döneminde kendisine yapılan bu cazip teklifleri kabul etmeyen varmıdır?” sorusuna net bir cevap verebilmek gerçekten çok zor.

Türkçemizde böylesine anlatılanların hayat bulduğu ifade “Kedi ulaşamadığı ciğere mundar der” şeklindedir.

Hayat insana belli zamanlarda belli fırsatlar sunar mı?

Elbette sunar

Toplumun en alt kesimlerindeki bir insanın çok çalışarak istediği noktalara ulaştığı ile ilgili çok sayıda örnek var.

Ancak hiçbir şey yatarak kazanılmıyor.

Etrafımızdaki insanlardan çoğu zaman bu örnekleri “pehlivan tefrikası” gibi dinlemek zorunda kalırız.

Bir zaman sonra bu “kedi-ciğer” örneği dinleyenin hoşuna da gidebilir.

Ancak hepsi bu.

İşin daha ilginci hiçbir faninin geri çeviremeyeceği  bu makamların uzağından yakınından geçemeyen milyonların “ben istemedim” şeklindeki söylemlerine belli bir zaman sonra kendilerinin de inanmalarıdır.

İşin zor tarafı da budur.