Kendimizi bildik bileli siyasetin içerisindeyiz, Çocuk denilebilecek yaşlardan itibaren “Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet payidar olması” adına “bizimde katkımız olabilir” diye düşündüğümüz andan itibaren nerede ise 45 yıl su gibi geldi geçti.
Memleket sorunları üzerine kafa yoran ve bu sorunlarının çözümünü düşünen kitleler için mecburi istikamet bilindiği gibi siyasi partilerdir, İnsanın kişiliğinin oluşmaya başlamasından kısa bir süre sonra zaten Ülke içerisinde var olan siyasi kurumlara baktığınızda yerinizin neresi olduğu ile ilgili anında bir karar verebiliyorsunuz.
Çözüm önerilerini sunmak adına eğer yerleşim merkeziniz Ankara ise işiniz biraz daha kolaylaşıyor, siyasi partilerin Genel merkezlerinin Ankara’da olması buraya yakın yerlerde ikamet edenler içinde zaten başlı başına bir avantaj, sonrasında ise bu halka belli bir alan içerisinde genişleyerek devam ediyor ve il-ilçe-belde merkezlerine kadar ulaşıyor.
Olgunluk dönemlerine kadar bizim siyasetten asla bir beklentimiz olmadı,
Bu sütunlarda birkaç kez daha belirtmiştik, biz nerede ise 14 yaşında siyaset ile tanışmamıza rağmen gönül verdiğimiz siyasi partinin bir milletvekili ile tanışma zamanı 18 yıl sonra yani 34 yaşından sonra olmuştu.
O yıllardan sonra yaşanan siyaseti biraz daha sorgulamaya başladığımızda bir miktar geç kaldığımızın farkına vardık,
Bizim seçip Ankara’ya gönderdiklerimizin de “etten-kemikten” insanlar olduğunu onlarında her insan gibi zaaflarının, meraklarının, taleplerinin olduğunu ve bu isteklerini yerine getirebilmek adına ellerinden gelen bütün gayreti gösterdiklerini de anlayınca bahsettiğimiz sorgulamalarımız daha bir çoğaldı.
Sonraki yıllar zaten su gibi geldi geçti,
1980’li yıllarda çelik gibi olan ideolojiler 1990’lı yıllar sona ererken yavaş yavaş hepimizi terk etmeye başladılar,
O andan sonra birbirleri ile gece gündüz mücadele eden siyasi partiler birbirlerine daha çok yaklaşmaya daha da acısı birbirlerine daha çok benzemeye başladılar.
2000’li yıllara girdiğimizde “asla bir araya gelemezler” diye düşünülen siyasi partiler birlikte koalisyon yapmaya, bir önceki dönem sol bir partiden milletvekili olmuş bir siyasetçi bir dönem sonra tam tersi bir partiden vekil olmakta hiçbir sakınca görmedi.
03 Kasım 2002 tarihinde Tayyip Erdoğan’ın başkanlığındaki AK Partinin iktidara gelmesinden ve her seçimden başarılı çıkıp iktidarını daha çok perçinlemesinden sonra bildiğimiz yada bilmediğimiz ne kadar ideoloji varsa gitti yerine bir siyasi parti içerisinde şartlar ne olursa olsun yer bulmaya yemin etmiş politikacıların bulunduğu bir kitle geldi oturdu.
AK Parti büyüyüp her seçimde iktidarını muhafaza edince muhalefette kalan siyasi partilerinde erime süreçleri hızlandı,
Yaptıkları onca çalışmaya rağmen bırakın iktidara gelmeyi yüzde onluk Türkiye oy barajına bile yaklaşamayan siyasi parti genel başkanlarının bir kısmı AK Partiye katıldı, bir kısmı da “Bu siyasi iklimde bana iktidar şansı yok” diyerek siyaseten emekli oldu, torun sevmeye, bahçede sebze yetiştirtmeye başladı.
Bütün bu toz duman arasında partilerin genel merkezlerinde siyaset yapanlar bir zamanlar kavga ettikleri siyasi rakipleri ile zaman içerisinde can ciğer kuzu sarması olmakta hiçbir sakınca görmezlerken bizim gibi ilçe merkezlerinde siyaset yapmaya çalışanlar yukarıdakiler rahat olsunlar diye nerede ise kavga etmedikleri kimseyi bırakmayınca işler iyiden iyiye sarpa sarmaya başladı.
Nüfusu fazla olan il merkezlerinde pek belli olmasa da İlçe ve beldelerde siyaset yapan çok sayıda partili artık kendi arkadaşları ile de selamı sabahı kesmiş ve bir kenara çekilmiş vaziyetteler,
Yıllar yılı partileri başarılı olsun diye kişisel menfaatleri gereği değil sadece kongrelerde taraf olmuş yada parti genel merkezlerinden gelen talimatlara uyduğu için taraf olmuş partililer yukarıdakiler adına yaptıkları kavgalar dolayısı ile şimdi yalnızlığa mahkum olmuş durumdalar.
Bu olumsuz süreç devam ederken siyasi hayatta vatandaşın arasından çekilip Ankara’nın lüks yerleşim merkezlerine doğru çekilince işin doğrusu kongrelerin bile gereği kalmadığı gerçeği ortaya çıkmış oldu,
Bundan birkaç yıl öncesine kadar iki hatta üç listeli kongreler yaşanırken bugün genel merkezler “Bizim uygun gördüğümüz yönetimlerin karşısına liste çıkartanlar haindir, Bizim yol arkadaşımız değildir” denilerek bir anda ihraç noktasına kadar gelebiliyorlar.
Geldiğimiz noktada dün siyaset yapanlar bugün mutsuz,
Aralarında mal-mülk-tarla davası olmayan ama sadece siyaset vesilesi ile ayrı düşmüş partililer daralan siyaset vesilesi ile “Biz nerede yanlış yaptık, Yaptığımız kavgadan ne kazandık ve bizim yaptığımız kavga memleketin hangi işine yaradı” sorularını daha çok soruyorsa da maalesef cevap bulmakta zorlanıyorlar.
Sorduğu sorulara cevap bulmakta zorlanan birisi olarak “bu kadar kavgadan sonra ne bekliyordun ki” diye hayıflansak ta çevremizde bizim gibi siyaseten kavga edeni görünce “demek ki bu yanlış yola gönderilen sadece biz değilmişiz” şeklinde teselli bulmaya çalışıyoruz.
Tabi bunca boşa giden yıldan sonra teselli artık neye yarayacaksa.!!!!