Tarihte “Tanrının Kırbacı” olarak bilinen Hun İmparatoru Atilla’nın aradan yüzyıllar geçse de önemini asla kaybetmeyen  “Eğer sınırlarımızda bir sorun varsa tek çözüm sınırlarınızı genişletmektir” ifadesi uyarınca kahraman Türk ordusu geçtiğimiz hafta itibarı ile başlattığı “Barış Pınarı Harekatı” devam ediyor.

Böylesi durumlarda en geçerli yolun “Önce Allah’a sonrada kendimize güvenmek” olduğunu hemen hepimiz biliriz ancak yine de son derece zorlu bir mücadeleye girilirken hatta girilmeden önce “Dostum kim düşmanım kim.?” şeklindeki sorulara cevap bulunması açısından yapılacak “yoklama” önce moral-motivasyon sonrada “Lojistik “destek açısından son derece büyük önem taşımaktadır.

Türkiye Cumhuriyetinin Mübarek Ordusu da sınırlarımızda var olduğu söylenilen sıkıntıları çözüme ulaştırmak adına başlattığı “Barış Pınarı Harekatı” çerçevesinde başlattığı yoklamama çerçevesinde etrafımızda bulunan “İslam Ülkelerinden ” beklediği halde nerede ise hiçbir destek bulamayıp önce Ankara’dan bin 800 kilometre uzaklıkta bulunan Macaristan’dan “Biz Türkiye’nin başlattığı Barış Pınarı Harekatını destekliyoruz” açıklaması arkasından da “İki Devlet tek millet” olarak kabul ettiğimiz Azerbaycan’da on binlerce vatandaşın Türk Ordusuna katılmak ve harekata destek vermek istediği haberleri gelince yıllar yılı kafası son derece karışık olan ve hemen her fırsatta “Filistin” için gözyaşı döken yurdum insanı da daha bir derin düşünmeye başladı.

Önceki gün daha önceden planlanmış bir toplantıya yetişebilmek adına nefes nefese çarşı merkezinde koştururken nerede ise 35 yıldır tanıdığımız kendisini “Milli Görüş” ekseninde konumlandırmış, “Türklük-Türkçülük- Irk-Irkçılık” ile oldum olası arasına mesafe koyan, buna rağmen  bize 35 yıldır ismimizle değil de “Başbuğ” diye hitap eden bir dostumuz arkamızdan “Başbuğ hele bir dur, yavaşla, Bu Barış Pınarı harekatında bizim sözde İslam ülkelerinin yaptıkları namussuzluktan sonra Senin hep anlattığın ama benim hiç dinlemediğim Macaristan ve Azerbaycan ile ilgili daha da önemlisi Irkçılık ile ilgili sohbet etmemiz lazım” dediğinde olduğumuz yerde çakılıp kaldığımızı hatırlıyoruz.

İşimiz acele ancak mesele de mühim zira nerede ise 30 yıl sonra top ayağımıza gelmiş gol atmamak olmaz, Bizim “Milli görüş mensubu “ Hacı abiye “ Bende artık Başbuğluk kalmadı zira nerede ise bir yıldan fazladır bizde AK Partiliyiz, daha önceden planlamış bir toplantı var, şimdi gitmez isek ayıp olur, sen çayı boş ver öğle yemeği için söz ver işim biter bitmez gelip senin kafanı karıştıran konularda güzel sohbet edeceğiz” dedik ve toplantının yapılacağı salona doğru yöneldik.

Toplantı sonrası Hacı abi ile yaklaşık 3 saat boyunca ettiğimiz sohbetin ne kadar faydalı olup olmadığı yada bir işe yarayıp yaramadığını anlayabilmek için vaktin henüz erken olduğunu düşünüyoruz ancak nerede ise bir asır “İslam ülkeleri, Ümmetin birliği, Rabia-Filistin” ekseninde geçen hayatın artık yavaş yavaşta olsa sorgulanmaya başladığını hemen herkes kabul ediyor.

Biz kendimizi bildik bileli Ortadoğu’da konuşlanan ve Devlet’ten daha çok “Kabile” olarak tanımladığımız bu kuru kalabalığın varlıklarını kabul ettirebilmek adına başta ABD ve İngiltere olmak üzere emperyalist devletlerin kulu kölesi olduklarını dolayısı ile Türk milletinin atacağı böylesine önemli durumlarda bizden çok tasmalarını nerede ise yüz yıl önce kaptırdıkları Emperyalist ülkelerin talimatları harfiyen yerine getirmek zorunda olduklarını hiç durmadan etrafımıza anlatmaya çalışıyoruz.

Dikkat edin Türkiye Cumhuriyeti ne zaman kendisini zorda hissetse önce Azerbaycan yanımızda yer alıyor, Sınırlarımız dışında dünyanın hangi bölgesinde olursa olsun kendisini TÜRK hisseden tüm kardeşlerimiz bizim başarılarımızdan keyif alıyor, kayıplarımızdan üzüntü duyuyorlar.

Biz bu durumu “ Bizim sınırlarımız dışında yaşayan kardeşlerimiz” var diye anlatmaya çalıştığımızda karşı grup koro halinde “Irkçılık yapma, bütün insanlar kardeştir, günaha giriyorsun” diye nerede ise bir tek taşlanmadığımız kalıyordu.

Böylesi sıcak bir günde IRK ve Irkçılık meselesini gündeme getirdiğimiz için bize kızanlar olabilir, ancak tutunmaya çalıştığımız bu coğrafyada kendimize yakın gördüğümüz “sözde İslam Ülkelerinden “  yüz yıldır gördüğümüz ihanetlere artık bir “Dur” demenin yüzümüzü de bizi bekleyen 200 milyonluk kardeş Türk Cumhuriyetlerine dönmenin “Rehber Kuran-Hedef Turan” demenin de zamanının geldiğini düşünüyoruz.

BİZİM TÜRKÜMÜZ

Bizim türkümüzde gurbet var artık.
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar
Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları'na dek uzar
Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar.

Kerkük'te kurşunlar ansızın bizi vurur
Sürüklenir sokaklarda başsız cesetlerimiz
Zulüm bir hançer gibi içimize oturur
Bir mağara devrinden arta kalan insanlar
Kerkük'te kan kusturur...

Uzar gider bir sessizlik içinde
Bir uçtan bir uca Türkistan toprakları
Beyaz altın dediğimiz pamuk tarlalarına
Çöreklenir yedi başlı kızıl yılan
Baş kaldırsa esarete yeni bir Osman Batur Han
Bebekler bile vurulur beşiklerinde
Kana boyanır Türkistan.

Basmış kanlı çizmeler toprağına bir defa
Çiğnenmiş kara kalpaklar, temiz duvaklar
Susmuş minarelerinde mübarek ezan
Prangaya vurulmuş bir mahkûm gibi çaresiz
Boynu bükük türkülerde güzelim Azerbaycan.

Bir kanlı ağıt söylenir şimdi Kırım'da
Biz duyarız Kırım'ın öldüren feryadını
Bir büyük destanla birlikte yeniden yazacağız
Kırım topraklarına Kırım Türkünün adını.

Balkanlarda büyük, öksüz kubbeler
Minareler, şadırvanlar, kervansaraylar
Bizi söyler, anlatır Mimar Sinan'dan beri
Üsküp'te, Estergon'da, bir atar damar gibi
Davullar, zurnalar ve serhat türküleri...

Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna'ya
Bizim türkülerimizdir söylenen
Konuşan dil, bizim dilimizdir
Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir
Kilimlerimizdir...

Yine bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız
Yeni bir ruh doğacak toprağımızdan
Tanıyacak bizi dünya yeniden heyecanla
Burma bıyığımızdan, kalpağımızdan.

Bizim türkümüzde gurbet var artık.
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar
Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları'na dek uzar
Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar.

(Yavuz Bülent Bakiler)