2019 yılı sona erdi, Herkesi bir yıl daha yaşlandıran 2020 yılına gece yarısı itibarı ile “Merhaba” dedik, Her ne kadar “Geçen gün ömürdendir” ifadesi çerçevesinde belli bir zaman hayıflansakta yapacak fazlaca bir şey olmadığından hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Yeni yıla girmenin verdiği keyif her ne kadar aradan geçen yıllar içerisinde hepimizi dertlendiren ekonomik sorunları bir türlü aşamadığımızdan bir taraftan gelecek yılların hesabını yapıyor bir taraftan da başta ısınma olmak üzere hayatımızı zorlaştıran giderleri en aza indirebilmek adına bildiğimiz bütün yolları denemek zorunda kalırız.
Hafta içerisinde kadar zaten kapalı olan hava bir anda simsiyah kesilip arkasından bardaktan boşanırcasına yağmur sonrasında da biraz kar yağışı başlayınca ofiste bulunan mesai arkadaşlarımızın bir kısmı “ Tam Kış mevsimine uygun bir yağış, Romantizm dolu saatlerin başlangıcındayız herkes bu karlı havada yürümenin keyfini çıkarmalı” şeklinde fikir yürütürken başka bir cenah ise “Yahu bırakın romantizmi dışarıda sel gidiyor, eğer yağmur peşinden de kar yağışı bu şekilde hiç durmadan devam ederse kaloriferi açıp doğalgaz kullanmak zorunda kalacağız, buda bize durduk yerde maliyet getirecek” şeklinde yağmurun ve karın romantizmden çok “ekonomik maliyet” olduğu vurgusunu yapmakta gecikmediler.
Dünyanın ileri gitmiş pek çok ülkesinde yaşayan insanlar artık ekonomik refahı tamamlamış memleketlerin vatandaşı olarak daha iyi şartlarda bir hayat sürdükten sonra tatil zamanlarında kendilerini mutlu edecek şartları oluşturan ülkelere gitmeyi son derece normal bir hadise olarak görüyorlar.
Sözünü ettiğimiz bu ülkelerde yaşayan insanlar için Sonbahar yada kış mevsimleri “havalar soğudu, kışlık odun-kömürümüzü nereden alacağız yada sonbahar kış mevsiminde doğalgazın ayarını biraz daha yükseltirsek bu durum bize daha fazla gider olarak geri döner” gibi bir sorun yaşamadıklarından oralardaki herkes haklı olarak meseleye ekonomik tarafından daha çok romantizm penceresinden bakıyor.
Bizim memleketimizde havaların soğumaya başladığı Ekim-Kasım ayından ilkbahar mevsiminin son dönemleri olan Nisan-Mayıs aylarına kadar “yağmurlarda beraber ıslanmaktan çok” sözünü ettiğimiz yaklaşık altı aylık süre zarfında ısınma giderlerinden ne kadar tasarruf edileceğini düşünmek zorunda kalıyor.
Isınma ile ilgili sorunu Türkiye’deki pek çok aile gibi bizde yaşıyoruz, Bizim eşimizde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir memuru, Devletimiz memuruna ne kadar maaş veriyorsa eşimizde o kadarını alıyor ve “Allah bereket versin” diyerek gelecek aya kadar ev idaresine katkı sunmaya çalışıyor.
Böylesi bir ailede ister istemez havaların soğuması ile ısınma derdi de kaçınılmaz oluyor, Havaların soğuduğu anlarda evin ısısı da düştüğünden biz soğuk vesilesi ile hasta olmayalım diye evin balkonunda bulunan balkonunda bulunan kombinin ısı derecesini yukarıya doğru çevirip daha sıcak bir ortamda bulunmanın keyfini çıkarmak istiyoruz.
Ancak aradan dakikalar geçmesine rağmen odanın ısısında bir yükselme hissetmeyince “Acaba dereceyi yukarıya doğru almak isterken , daha aşağıya mı indirdik, yada dereceyi ayarlamayı mı unuttuk” diye düşünüp tekrar Kombinin başına gittiğimizde Kombinin ısı derecesinin yükselmediğini fark ediyoruz.
Birkaç denemden sonra farkına varıyoruz ki biz Kombinin derecesini yukarı alıp evin balkonundan oturma odasına geçinceye kadar mutfakta bulunan eşimiz anında balkona çıkıp kombinin sıcaklık ayarını tekrar aşağıya indiriyor ve süreç bu şekilde tekrarlanıp duruyor.
Eşimiz klasik bir devlet memuru anlayışı ile bizim evin ekonomisine olan katkımızı bir tarafa bırakıp yada “ben kendi başımın çaresine bakayım” diye düşündüğünden olsa gerek, ay sonunda gelebilecek yüksek rakamlı doğalgaz faturasını görmemek ve şok yaşamamak adına hasta olma pahasına doğalgazın istenilen hatta istenilenden biraz daha fazla tüketilmesini engellemek adına böyle bir yola baş vuruyor.
Türkiye’de yaşayan ve sayısını şu an tam olarak bilemediğimiz ne kadar Doğalgaz kullanıcısı varsa aşağı yukarı tamamında bizim evimizde cereyan eden hadiselerin o evde de aynı şekilde uygulandığına ismimizin Yüksel Ercan olduğunu bildiğimiz kadar iyi biliyoruz.
Zira Kış mevsiminin en fazla hüküm sürdüğü bir anda şöyle televizyonun karşısında sere serpe bir maç seyredeceğim diye Doğalgazın ayarını açtığınız takdirde ay sonunda gelen Doğalgaz faturasını gördüğünüzde Allah korusun kalp krizi geçirebilirsiniz.
Böylesi bir noktada yani yağan yağmur yada kar yağışı esnasında vatandaşın karpuz gibi ikiye bölünüp “ Kış mevsiminde romantizm iyidir” yada “Romantizm iyi değildir, böylesi havalarda Doğalgaz faturası yüksek gelir” anlayışı yüzünden ikiye bölünmesi son derece acı olsa gerek.
İçerisinde bulunduğumuz şartlar daha uzun bir süre böylesi yağışlarda “Romantizm” ile “Doğalgaz faturası” arasındaki kavganın bitmeyeceğini gösteriyor, bizde böylesi bir mücadelede ortalama bir Türk vatandaşı olarak “neme lazım en iyisi doğalgaz faturasını düşünenlerin yanında olayım, neticede Romantik olmak adına hiç durmadan yağan yağmur-Kar altında ıslandıktan sonra hasta olmak ve iyileşeyim derken gelen doğalgaz faturası yüzünden daha beter hastalıklar ile karşı karşıya kalmak var” diyerek Romantik olmayı şartlar gereği bir zaman daha ötelemek durumundayız.
Neticede romantik olalım derken sağlıktan olmak gibi bir durum var.