Aslında, 'sel aldı' denen Çarşamba'dan Perşembe'ye oradan Cuma'ya ve ardından gelen Cumartesi'ye doğru giderken Pazartesi öncesi Salı sonrası devam eden akışın aslında eriyen karların, yağan yağmurların ardından gelen dolunun oluşturup, coşturduğu ve sel olup önüne kattığını tüm hızıyla alıp, götürdüğünü ve nereye, hangi kayaya ya da hangi sahile atacağını düşünmüyordu, sakin başlayan perşembe günü çıktığı yolda..


Ve bu adların yani önce haftaları, ardından ayları, sonra geride kalan yılları hatırlatan bu günlerin son günü olan pazar gibi son bulan onca yaşananların yorgunluğu ile yolun sonuna geldiğini fark etmeden çıkılan yolda önüne çıkan engelleri ısrarla, aşkla aşmak arzusunun güdüsünün omuzlara yüklediği yorgunlukla, her geride kalan günün seni yıprattığını da anlamaz, anlamak istemezsin beyazlanan saç ve sakalların dişler gibi dökülmesi ile..


Darbe denen ve insanların idamı ile son bulan bir gün olan 27 Mayıs'ın sevinç denen memleketimin yeniden vilayet olduğu gün olması gibi, aynı günler içinde yani 24 saat denen, hızla akan saniyelerde üzüntü ve sevinçlerin yaşanarak geride kaldığı şu yaşam denen süreçte yaşanılanların aslında senden geri gelmeyecek günler olduğunu çokta fark etmeden, art arda gelen ve gidenlerin birer gün olmaktan öte bir şey olmadığını da anlar, fark eder ve eliniz, kolunuz düşer, heyecanla atan kalbinizle kala kalırsınız yerinizde...


Ve gidenler gibi sende 'yeter bunca çektiğin' deyip 'en güzeli çekip, gitmek..' diye düşünerek bitirip, başladığın yeni bir Cuma'yı, Cumartesi'ye bağlayan bir gün gecesinin de 'Art arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül gürül akan bir dünya... Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana... diyen Ahmet Arif'in satırları eşliğinde uyuyanlara, uyan diye seslenen güzel ezan sesi ile geride kaldığını, pencereye umutla ve yeniden vuran güneşin ışıkları ile..