Bizimde sınırları içerisinde yaşadığımız bu Coğrafyada kendimizi bildik bileli kan-gözyaşı-Eziyet bir türlü bitmiyor, Devlet olup olmadıkları belli olmayan bir sürü “Çadır yada Kabile Ülkesi” iktidarlarını birkaç gün daha sürdürmek adına kendi insanlarını nerede ise bir asırdan fazladır boğazlayıp duruyorlar.
Avrupa’da daha seçim sonuçlarının açıklanmaya başladığı dakikalarda “Ben partimin oyunu düşürdüm” diye dakikalar içerisinde istifa eden Başbakanlar,
Başında bulunduğu Ülkenin milli, takımı bir maç kaybetti diye görevinden istifa eden teknik direktörler,
Mahalle arasındaki bir tümsekten dolayı kaza yapan sürücü dolayısı ile makamını bırakan Belediye başkanlarının
bulunduğu ülkelerde kelimenin tam anlamı ile yaşatılan demokrasi vesilesi ile bu ülkeler dünyanın süper gücü olmuş durumdalar.
İsterseniz Suriye’de ülkeyi 30 yıl yöneten babası Hafız Esad’dan alan Beşar Esad’a bakın, İsterseniz Habip Burgiba’ya bakın, Irak’taki, Suudi Arabistan’a, Birleşik Arap Emirliklerine, Kuveyt’e, Katar’a yada bu coğrafyadaki diğer ülkeleri inceleyin ve 30 yıl 40 yıl bir ülkeyi yöneten ve o ülkede yaşayanların ancak öldükten sonra kurtuldukları lakin yerlerine gelen çocuklarının da bir 40 yıl baskı ile zulüm ile iktidarda kalan ülkelerin durumuna bir bakın.
Babaların devlet başkanı olduğu Bu Coğrafyadaki ülkelerde çocukların başbakan, Ordu komutanı, akrabaların bakanlıklar olmak üzere bütün gücü ellerinde bulundurdukları bu ülkelere bakın birde içtiği bir şişe pahalı şarabın hesabını veremediği için istifa etmek zorunda kalan Batı ülkelerinin yöneticilerini inceleyin.
Batı Ülkelerinde artık Devlet yönetmenin, siyaset yapmanın eziyet olarak görüldüğü bir noktada bizim coğrafyadaki sözde devletlerin yönetim modelini gördüğümüzde insan ister istemez bildiğini sandığı bütün değerleri yeni baştan sorgulamak zorunda kalıyor.
SUUDİ ARABİSTAN: Suudi Arabistan Kralı, Suudi Arabistan Krallığı'nın başı, aynı zamanda devlet ve hükûmet başkanıdır. Mutlak monarşi ile yönetilen Suudi Arabistan Suud Hanedanı tarafından yönetilmektedir. İdarenin bütün üst makamları kraliyet ailesine mensup olan erkeklerin elinde bulunmaktadır.
KUVEYT: Kuveyt'te Devletin başı Emir'dir. Emir başbakanı atar ki, başbakan da genellikle kraliyet ailesine mensuptur. Son reformlarla birlikte kadınlar da oy kullanma hakkına sahip olmuş ve seçmen sayısı 139.binden 339.bine çıkmıştır. Yakın bir zamanda Başbakan Şeyh Sabah el-Ahmet el-Sabah kabinede bir kadın bakanın yer alacağını duyurmuştur.
KATAR: Katar'da monarşik bir emirlik sistemi hâkimdir. Hükümet emir tarafından tayin edilir. Ülke Temmuz 1970'de yürürlüğe konan anayasayla yönetilmektedir. Emirin meclisin kabul ettiği yasaları veto etme hakkı vardır.
BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ: Birleşik Arap Emirlikleri monarşik bir federasyondur. Yedi emirlikten oluşur. Bu yedi emirlikten Ebu Zaby'ın emiri federasyonun başkanıdır. Diğer emirler dışişleri ve savunma gibi konularda bu başkana bağlıdırlar. Emirler seçimle değil, babadan oğula metodu ile iş başına gelirler. Ülkedeki i her bir emirliğin yönetimi belli bir ailenin elindedir.
İRAN: İran'da 1979 yılında şah rejimine karşı gerçekleştirilen devrimden sonra Caferi ilkelerine dayalı bir İslâm Cumhuriyeti kuruldu. Buna göre ülkede On iki İmam'ın temsilcisi sayılan velayeti fakih en büyük dini önder sıfatıyla bütün yürütme ve yasama işlerinde son söz hakkına sahiptir.
LİBYA: Libya'da Muammer el-Kaddafi'nin "Yeşil Kitap" adlı manifestosunda yer alan fikirlerin uygulanmasına çalışılmaktadır. Pratikte bazı halk meclisleri oluşturuluyorsa da bu meclislere katılanlar seçimle değil direktifle belirlendiğinden bunlar halkı temsil etmekten çok yönetimin programlarını tasdik etmektedirler. Devletin en üst kademesinde "devrim önderi" sıfatı taşıyan başkan bulunmaktadır.
SURİYE: Suriye'de şeklen çok partili ancak gerçekte Baas diktatörlüğünü esas alan bir rejim hâkimdir. Ülke 14 Mart 1973'te yürürlüğe giren anayasayla yönetilmektedir. Anayasa devlet başkanına geniş yetkiler vermektedir. Ancak iktidardaki Baas Partisi'nin sürekli parlamentoda ezici çoğunluğa sahip olması seçim sisteminin hileden uzak olmadığını ortaya koymaktadır.
Dikkat edin yukarıda isimlerini yazdığımız ve daha bir sürü ilave yapacağımız bu ülkelerde babadan oğula geçen saltanat yüzünden savaşlar bitmiyor, hiç kimse huzuru bulamıyor.
Ülke yönetimleri ile ilgili kafamızın karışık olduğu dönemlerde Eski Kültür Bakanlarından Ertuğrul Günay bize “Ulusların Düşüşü” isimli muhteşem bir eser göndermişti, Ulusların Düşüşü: Güç, Refah ve Yoksulluğun Kökenleri Massachusetts Institute of Technology'den Türk-Amerikan ekonomist Daron Acemoğlu ve Harvard University'den siyaset bilimci James A. Robinson tarafından yazılan kitaptır. Kitap, ulusların neden farklı geliştiğini, bazılarının güçlenmede ve refah yaratmada başarılı olurken diğerlerinin neden başarısız olduğunu, kurumsal iktisat, gelişme iktisadı ve ekonomi tarihi bakımından muhteşem bir üslupla değerlendiriyor.
Ulusların Düşüşü, tarih boyunca ulusların, özellikle de birbirine benzeyen ulusların ekonomik ve politik gelişmeleri arasında neden büyük farklılıklar olduğuna dair bir tartışma yürütüyor. Yazarlar kısaca "Neden bazı ülkeler zenginken bazıları yoksuldur?" şeklinde bir soru ortaya atıp, köleci toplumlar, feodalizm, sömürgecilik, kapitalizm ve sosyalizm uygulamaları arasında ilginç ve çok öğretici bir yolculuğa çıkıyorlar.
“Sömürgeler, koloniler, devrimler ve kurtuluş hareketlerinin gölgesi, günümüze nasıl düşüyor...
Sanayi Devrimi, neden Moldovya'da değil de İngiltere'de başladı,
Toplumların elitleri ile en alttakiler arasında değişen ve değişmeyen ilişki biçimleri hangileridir”
gibi soruların cevabını son derece net bir şekilde bulduğumuz Ulusların Düşüşü isimli eser, dünyaya bakışımızı ve kavrayışımızı büyük oranda değiştirmişti.
Yaklaşık 496 sahifelik Ulusların Düşüşü isimli eseri okuduğumuzda “aklımızda kalan ne oldu..?” diye sorulursa verilecek cevap “Demokrasi ile yönetilen ,Demokratik kuralların tam işletildiği, Mahkemelerin tam bağımsız olduğu, Basın özgürlüğünün tam anlamı ile yaşandığı açık toplumlarda halk refah içerisinde yaşarken, bu durumun tam tersi olan ülkelerde ise kan –gözyaşı ve savaş bir türlü durmuyor, duracağı da yok” şeklinde olacaktır.
Bir aile yada bir sülale tarafından 40 yıl süre ile yönetilen baştaki yöneticinin ölümü ile yönetimin oğluna yada bir yakınına geçtiği bir ülkede “Dinden, İmandan, Allah Korkusundan, Haktan, hukuktan” bahsedilebilirmi.?
Elbette ki hayır.
Yıllar önce Suriye’deki durumu incelemek için oluşturulan bir Heyette bulunan Suudi Arabistan’a ait bir delege “Suriye durumunu düzeltmek için bir an evvel demokratik seçimlere geçmelidir” diye rapor yazıyor ancak hiç kimse bu görüşü savunana “Yahu senin ülkende 50 yıldır 60 yıldır seçim yok, utanmıyormusun böyle bir ifade kullanmaya” diyemiyordu.
Herkesin bir gün daha iktidarda kalmak adına Demokrasiden uzaklaştığı bu Coğrafyada hiç kimsenin yüzü gülmez, Daha uzun yıllar kan akmaya ,haritalar değişmeye devam eder, Bu olup bitenlerde elbette ki Batı’nın payı var ancak Batının bir katkı sunmasına gerek kalmadan da zaten sözde Müslüman olan bu ülkeler hiç durmadan birbirlerinin boğazını kesiyorlar.
Türkiye kim ne derse desin bu Coğrafyanın yıldızı, Genel ve yerel seçimler zamanında yapılıyor, Seçmen ince zekası ile yönetiminden memnun olmadığı iktidarları değiştiriyor, memnun olduğu iktidarı da 3 dönem 4 dönem iktidarda tutma basiretini gösteriyor.
Şimdi kimse çıkıp “Bu Ülkede seçimler adil yapılmıyor” şeklinde saçma sapan bir ifade kullanmasın, 31 Mart seçimlerinde CHP’nin İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Mersin’de aldığı sonuçlar çok net gösteriyor ki kendisini seçmene iyi anlatan, seçmenle aynı frekansı yakala başarısını gösteren aday kim olursa olsun seçmen parti farkı gözetmeksizin gerekeni yapıyor.
1950 yılında çok partili hayata geçildikten sonra geçen 70 yılda Türk seçmeni sağdan, soldan, merkezden iktidara getirmediği hiçbir siyasi görüş temsilcisini bırakmadı, hepsine mutlaka şans verdi, şansını kullanamayanı değiştirdi, kendisini seçmene iyi anlatan Recep Tayyip Erdoğan’a da istediği kadar iktidar izni verdi.
Bu durum demokrasinin faziletidir, İçerisinde bulunduğumuz zor coğrafyada tutunabilmek adına kendimizi ve demokrasimizi biraz daha geliştirebildiğimiz oranda önce kendimize sonrada ateş çemberine dönmüş etrafımızdaki ülkelere faydamız olacaktır.
1.Ne kadar demokrasi o kadar huzur..
2.Demokrasi çok ama çok iyidir.