Türkiye Cumhuriyeti bilindiği gibi 29 Ekim 1923 yılında Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde kuruldu.

Cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden yüz yıldan fazla bir zaman geçti.

Adeta bir bataklık olarak tanımlanan bizimde sınır komşusu olduğumuz Ortadoğu coğrafyasındaki ülkeler halen daha oturdukları koltuklardan ancak öldüklerinde kalkan krallar tarafından yönetiliyor.

ATATÜRK isteseydi çok büyük ihtimal ile Osmanlıdan gelen sistemi devam ettirir ve yoluna tek adam olarak devam edebilirdi.

ATATÜRK sayesinde Türkiye yeni yüzyıla Cumhuriyet ile idare edilen Osmanlı’da “kul” olarak tarif edilen insanımızı “Efendi” olarak kabul edilen genç Türkiye cumhuriyeti ile “merhaba” dedi.

Türkiye 14 mayıs 1950 yılında çok partili siyasi hayata geçiş yaptı.

Kendisini seçmene iyi anlatan siyasetçilerin tamamı demokrasi gereği iktidara geldiler.

Vatandaşın taleplerine karşılık verebilen siyasi partiler birden fazla dönemde iktidarda kalırken tasvip görmeyen partiler ise siyasi parti mezarlığında yerlerini almak zorunda kaldılar.

Etrafımızda şöyle bir süreç yaşanıyor.

Sınırlarımızın hemen yanı başındaki İran’da kimin seçilip seçilemeyeceğine hatta kimin aday olup olamayacağına “molla” olarak tanımlanan din adamları veriyor.

Diğer tarafta yani Arap coğrafyasındaki ülkelerin nerede ise tamamı ipleri başta ABD ve İngiltere olmak üzere diğer Emperyalist ülkelerin eline vermiş durumdalar.

Söz konusu Arap devletlerinde hangi sülalenin iktidara geleceğini ve iktidara gelen sülalenin iktidarda ne kadar kalacağına belirttiğimiz emperyalist ülkeler karar veriyor.

Emperyalist ülkeler başta petrol olmak üzere Arap ülkelerindeki kaynakları kendilerine akıtan sülaleleri iş başında tutuyor o ailelerde şeklen bulundukları hükümetler yolu ile kendilerine iktidar sağlayalar için gerekli kanunları çıkartıyorlar.

Dikkat edin BOP (Büyük Ortadoğu projesi) çerçevesinde söz konusu Arap ülkelerin nerede ise tamamında iktidarda bulunanlar (Arap baharı) söylemi ile tek bir kurşun atmadan alaşağı edildi, O ülkeler paramparça edilerek bünyelerinden bir kaç devlet çıkartıldı.

Türkiye’de iyi kötü ağır aksak işleyen bir demokratik sistem var.

Cumhurbaşkanları

Başbakanlar (şimdi yok)

Milletvekilleri

Belediye başkanları

İl genel ve belediye meclis üyeleri

Muhtarlar

Söz konusu Anayasal kurallar çerçevesinde seçiliyorlar.

1950 yılından itibaren içerisinde bulunduğumuz güne kadar geçen zaman içerisinde çok sayıda genel ve yerel seçim yapıldı.

İran gibi yada Arap coğrafyasındaki gibi bir yönetim modelimiz olsa iktidar o günden bu zamana kadar babadan oğula geçeceğinden şu anki siyasetçilerin hiç birisi olmayacaktı.

Diyeceğimiz odur ki

Demokrasiye sıkı sıkı sarılmamız lazım.

Tek sığınacağımız liman olan Anayasanın kurallarına inanmak lazım.

Aksayan yönler elbette olabilir.

Bunun içinde toplumsal mutabakat aramak lazım.

Referandum diye bir geleneğimiz var.

Millete sormaktan millete gitmekten korkmamak lazım.

Anayasal kurumlar ile fazla oynamamak lazım.

Demokrasi iyidir.

Yeter ki kıymetini bilelim.

Cumhuriyetin kurum ve kurallarına uyalım.

Göreceksiniz o zaman daha güzel daha rahat bir şekilde yolumuza devam edeceğiz.

Son söz: Kralların değil kuralların dediği olmalıdır.