Bizim Sigorta giriş tarihimiz 1978 yılıdır, 1978 yılında başlayan serüven sonrasında 2010 yılının temmuz ayında günümüz dolunca 32 yıl boyunca ödediğimiz primlerin bedeli olarak emekli maaşı almaya hak kazanmış olduk.
Sigorta giriş yılımız her ne kadar 1978 yılı olsa da bizim iş hayatına girmemiz yani bir Vergi numarasına sahip olmamız 1985 yılının son dönemlerine kadar daha açık bir ifade ile 1985 yılından itibaren devlete vergi SGK ve diğer vergileri ödemeye başlamışız o ödemeler içerisinde bulunduğumuz bu güne kadar devam ediyor yani emekli olmamıza rağmen halen daha vergi mükellefi olarak evimize ekmek götürmenin mücadelesini veriyoruz.
Biz Vergi levhasına sahip olup gazetecilik yaptığımız günlerde iktidarda ANAP vardı, Sonra iktidara DYP geldi, bir ara rahmetli Erbakan’ın başbakan olduğu günleri gördük ,sonra DSP-MHP-ANAP hükümeti iş başına geldi, en sonunda da hepimizin bildiği gibi 03 Kasım 2002 yılından bu güne kadar da AK Parti iktidarı görev yapıyor.
Bizim Vergi mükellefi olduğumuz 1985 yılından bugüne 36 yıl geçmiş, geçen bu 36 yıllık zaman dilimi içerisinde kaç başbakan, ne kadar milletvekili, kaç tane belediye başkanı, ne kadar Vali geldi geçti işin doğrusu bizde unuttuk.
Bizi bu bölgede seven insanlar var sevmeyen insanlar var ancak kabul etmek gerekir ki bizi sevmeyenlerde “Gazeteciliğimize kesinlikle laf söylemezler” zira gazeteciliği çok severiz, gazeteciliği bir hayat nizamı olarak kabul ederiz.
36 yıllık zaman diliminin son 30 yılında Pazar günleri dahil her gün köşe yazısı yazıyoruz, son dönemlerde yazdığımız köşe yazılarını teknolojinin imkanlarından faydalanarak sayısı on bini çoktan geçen telefon rehberimizdeki kişilere ve gruplara gönderiyoruz.
36 yıldır devam eden serüven sırasında sahibi olduğumuz yayın kuruluşundan kaç arkadaşımızı emekli ettiğimizi, Devlete 36 yıldır ne kadar Vergi ve SGK primi ödediğimizi, ödeyemediğimiz primler dolayısı ile Maliye bakanlığının bizi kaç kez mahkemeye verdiğini, İcra müdürlüklerinin gazeteyi bastığımız baskı makinalarını dizgiyi yaptığımız bilgisayarları kaç kez haciz yaptığını, SEDAŞ’ın enerjimizi, İSU’nun suyumuzu, Telekom’un internetimizi ve telefonumuzu kaç kez kestiğini inanın hatırlamakta güçlük çekiyoruz.
36 yıllık zaman dilimi içerisinde her iktidar kendi zenginini buna bağlı olarak ta kendi medyasını yarattı, İktidara yakın olan gazeteciler özellikle belediyelere gece gündüz demeden yaptıkları baskı işlerinden trilyonlarca lira para kazandılar, İktidarlara yakın gazeteciler-fikir adamları (!) -düşünürler(!) var olan tüm yerel yönetimlerde yaptıkları konuşmalar için olağanüstü faturalar keserek kısa zamanda zengin oldular.
Gazetecilik mesleğini bizim kadar çok seven çok sayıda meslektaşımız olduğunu biliyoruz, her gün yazı yazıyoruz, eğer şehir dışında değilsek en geç saat 09.00’da işimizin başında oluyoruz, Sabah erken saatlerden gece yarılarına kadar “haber atlamayalım” diye gözümüzü bile kırpmıyoruz.
Bütün bu hassasiyetimize rağmen sahibi bulunduğumuz yayın kuruluşlarının bulunduğu gazete ofisine 3-4 gün uğramadığımız takdirde eve ekmek götürmekte zorlanacağımızı da biliyoruz, “60 yaşına gelmiş bir gazeteci olarak daha iyi bir hayat sürebilmek adına daha ne yapabiliriz..?” bunu da çok merak ediyoruz..
Şu sıralar Sedat Peker tarafından özellikle medya kuruluşlarına ve o medya kuruluşlarında çalışan gazeteciler ile ilgili söylediklerine baktığımızda kendi kendimize “Yüksel Ercan bu kafa ile daha uzun yıllar sana yine haciz gelir, yine elektriğin, suyun, internetin, telefonun kesilir, Gazeteci için bir geceliği 106 bin lira olan otelde konakladın şeklinde itham var, sende çıkmışsın gazeteciyim dite hava yapıyorsun” demekten kendimizi alamıyoruz.
Toplumunun tüm katmanlarının tel tel döküldüğü bir noktada herhangi bir yerel yönetimin yada bir kuruluşun bayramda seyranda gönderdiği 300 liralık ilan ile hayatını tamamlamak üzere olan bir kesimin içerisinde bulunmak zor olsa da böylesi ithamları duyunca “*Allahım sana şükürler olsun ki hakkımızda şuna yalakalık yaptı, filancanın borazanlığını yaptı, şu kuruma şu kadar fatura kesti” gibi suçlamalara maruz kalmıyoruz.
Bu anda yada bundan sonra kim hükümet olursa olsun herkese eşit davranmalı, hükümetler kendi zenginini kendi medyasını yaratmaktan vaz geçmeli, Ülkeyi idare edenler var olan suiistimallerden yarından tezi yok vazgeçmeli.
Demirören grubunun var olan medya kuruluşlarını Aydın Doğan’dan aldıkları süreci biz çok iyi biliyoruz, Doğan Medya grubunun Demirören grubuna verildiği şartlarda biz birkaç medya grubu daha alabilirdik.
Bir tarafta aldığı 10 bin lira kredinin taksitini bir hafta geçirdiği diye evindeki eşyaların haciz edildiği bir vatandaş diğer tarafta Demirören grubuna iki yıl ödemesiz ve 10 yıla yayılan 750 milyon dolar.
Sahi biz Adaleti nasıl sağlayacağız.?