Bilgi dipsiz bir kuyu zamanla da değişiyor.
Bunun için artık bilgelik yok diyorum, sadece cehaletin mertebeleri var.
Bileceksin de ne olacak diyorsan; farkında olursun, iyiyi, güzeli, doğruyu daha kolay ayırırsın, ama az gelişmiş toplumda yaşıyorsan, sıkıntıların ve çektiğin cefa kesinlikle artar.
Onun için böylesi toplumlarda bilmemek ve anlamamak daha iyidir derler, yani “cehalet mutluluktur” sözünün açılımı.
Cefa çekmeli, insan olmanın erdemi böyle anlaşılır, doğru yargılara varmak insanlık adına umutlandırır, farklı kılar, kıvandırır.
Anlamak ve farkında olmak için uyanık olmak lazım.
Uyanıklığı yani aydınlanmayı beyin kabuğumuzdaki nöronların birbirleriyle yaptıkları bağlantıların çokluğu, doğruluğu ve sağlamlığı oluşturur.
Bu da okumakla, öğrenmekle, çevrenin, okulunun aydınlıktan nasibini almış olması ve her şeyden önce seçemediğin ailenin yapısıyla yakından ilgilidir.
İlk kez üç yüz yıl evvel Joun Locke tanımlamıştı,
İnsan doğduğunda beyni "tabula rasa” yani “boş levha” gibidir diye.
Deneyimlerimiz onu doldurur, yazarız levhanın üstüne.
Deneyimlerimizin kalitesi, sıklığı bizi biz yapacaktır elbette.
Cehalete övgüler düzen kimi okumuş yandaşlar, işlerine gelmediği için bu bağlantılar, halkta oluşmasın diye çırpınmaktalar.
Nerde okuduğumu hatırlamadığım bir cümle, çok güzel anlatıyor bu konuyu.
Köle sahipleri ekmek kaygısı çekmedikleri için felsefe yapıyorlardı, çünkü ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
Köleler ekmek kaygısı çekmedikleri için felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini köle sahipleri veriyordu onlara…