Yazarlık serüvenimiz de ülke genelinde ki sorunlara kayıtsız kalmayıp, dilimiz döndüğünce yazmaya çalışmıştık. Sanırım İyi bir okuyucu kitlesini de yakaladık.

2023 Haziran 2024 Nisan arası zorlu ve bir o kadar da can yakan bir süreci annemiz de yaşadık. Ardından vefatı ile ve sonrası toparlanma arasında yaklaşık 10 ay makale yazamadık. Bununla birlikte yazmak isteyip te yazamadığımız prangalar oldu tabi. Hatta yazıp masaüstünde biriktirdiklerimiz oldu.

Yazamadığımız süre zarfında beynimizin kilitlendiğini,

düşüncelerimizin netliğini kaybettiğini,

hislerimizi çözemediğimizi ve bir türlü odaklanamadığımızı fark ettik.

Anladık ki, yazmamak, zaman yönetiminizi,

dikkat yönetiminizi,

duygu kontrolünüzü,

velhasılı hayat kalitenizi olumsuz etkiliyormuş.

Yazmak, dünden ileri olmakmış. İki günü birbirine eşit olmamakmış. Bunu (yazmamayı) tecrübe edebilmiş olmak ve dersler çıkarabilmek de önemli bir kazanımmış, onu da anladık.

F. Scott Fitzgerald’ın dediği gibi, “Bir şey söylemek istediğin için yazmazsın, söyleyecek bir şeyin olduğu için yazarsın.” Söyleyecek bir şeyi olmak, dertli olmaktır. Bir dava peşinde koşmaktır. Allah, söyleyecek bir şeyi olan kullarından eylesin.

Birde yazamamak Yazmak istediklerinizi dilinizi kaleminizi tutarak yazmamak.

Hakim Bey şarkısını hepiniz bilirsiniz.

 

“Şikayetim var cümle yasaktan, dillerimi hakim bey bağlasan durmaz

Gelsin jandarma polis karakoldan, fikrim firarda mapusa sığmaz eyvah

Sussan olmuyor, susmasan olmaz, dil dursa hakim bey, tende can durmaz

Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz, kaleme tedbir koma, tek durmaz..”

İçinde bulunduğumuz süreçte gazeteciliğin durumu şarkı sözlerindekinin aynısıdır..

Çevremize baktığımızda yazılacak, sorgulanacak o kadar çok şey var ki..

Partizanlık, şaibeli ihaleler, avantalı koltuklar..

Bazı siyasetçilerin sağladıkları kişisel rant ve menfaatler..

Saymakla, yazmakla bitmez..

Örneğin bir kurumda arsa satışı üzerinden büyük menfaat sağlandığını biliyoruz, ama açıkça yazamıyoruz.

Yine başka bir kurumda yaptığı satın alımda karşı tarafa büyük kıyak yapıldığını öğreniyoruz, ama isimleri açıkça yazamıyoruz.

Yine başka bir kurumda, bazı kişilere ballı maaş verildiğini duyuyoruz, ama yazamıyoruz.

Korona virüs sürecinde yetersiz ve pasif kalan yöneticileri biliyoruz, ama bazı yasal engeller sebebiyle bunları deşifre edemiyoruz.

Çünkü, yönetici koltuğunda oturan bazı kişilerin, hoşlarına gitmeyen haber yapan gazetecilere yönelik neler yaptıklarını, nasıl baskı uyguladıklarını, ekmekleriyle nasıl oynadıklarını,  bel altı oyunlarla nasıl algı operasyonu yaptıklarını gördükçe irkiliyoruz.

Şimdi bazılarınız diyecek ki; gazeteci korkmaz, gazeteci cesur olur..

Sonuçta gazeteciler de bir insandır…

Bakmakla yükümlü oldukları aileleri sorumlulukları vardır.

Karşınızdaki güçle eşit değilsiniz ve savaşı kaybedeceğiniz kesin ise nereye kadar mücadele edebilirsiniz?

Sizi yazmamakla eleştirenlere, “Sana imkan vereyim, buyur gel, adınla açık açık yaz ya da beyanat ver” diyorsunuz, kaçıyor.

Bir yolsuzluk iddiasında bulunana, “röportaj ver” diyorsun, “beni karıştırma” diyor.

Bir kurumdaki şaibeli işler hakkında belge istiyorsun, “Başıma iş açılır” diye belge verilmiyor, ama “sen yaz” deniyor.

E tamam diyoruz,

Yazıyoruz ucu sana dokundu sende bu yüzden yazdın diyor.

Yazmıyorsun niye.

Şimdilik bu kadar selam ve saygılar…