Geçtiğimiz hafta Fenerbaçe’nin kendi sahasında Kayserispor ile berabere kalmasından sonra bilindiği gibi Galatasaray ile 3 olan puan farkı beşe çıkmıştı.
Hafta içerisinde bizim gibi hasta Fenerbahçe taraftarı olan bir arkadaşımız elinde kalem kağıt gazeteye geldi.
Arkadaşımız bir tarafa Galatasaray’ın diğer tarafa da Fenerbahçe’nin kalan maçlarını yazmış.
Fenerbahçe’nin kalan tüm maçlarına üç puan yazan arkadaşımız Galatasaray’ın kalan maçlarının iki tanesine sıfır puan yazdıktan sonra “Aradaki puan farkı beş Galatarasay ilki bu hafta olmak üzere iki maçı kaybediyor dolayısı ile Fenerbahçe bir puan ile ligi şampiyon olarak bitiriyor” diye anlattı durdu.
Arkadaşımızı “-Yahu senin aklın başından gitmiş bu anlattıklarının siyaseten meali başkasının başarısızlığından başarı beklemektir sen iyi futbol oynama, son derece kolay olarak bilinen karşılaşmalarda puan ver inisiyatif senden çıksın ondan sonra başkasının başarısız olmasını bekle ki sen başarılı olasın, bu durumun olabilirliği yok” dedikten sonra uğurladık.
Nitekim arkadaşımızın sıfır puan yazdığı karşılamada Galatasaray –Eyüpspor’u 5-1 yenerek üç puan aldı ve yoluna devam etti.
Bu anlatmaya çalıştığımız “Başkasının başarısızlığından başarı bekleme” anlayışı aslında başta siyaset olmak üzere hayatın hemen her noktasında karşı karşıya kaldığımız bir hadisedir.
Bürokraside görev allan bir bürokrat var olan bir üst pozisyona ulaşabilmek adına gece gündüz çalışmak gerekirken kendisi gibi aynı pozisyonu bekleyen başka bir bürokratın tökezlemesini bekliyor.
Aynı bölgede yada yan yana olan iki lokantadan birisine çok diğerine az müşteri geldiğinde müşterisiz kalan lokanta “-acaba ben neyi eksik yapıyorum ki oraya gelen müşteri bana uğramıyor?” sorusuna cevap aramak yerine diğer lokantanın bir şekilde batıp kapanmasını bekliyor.
Siyaset arenası da aşağı yukarı böyledir.
Seçmenden oy almak adına gece gündüz koşturan vatandaşa 7/24 ulaşan partiler var.
Bunun yanında “Seçmen bizi anlamakta güçlük çekiyor” diye daha işin başında havlu atan partiler mevcut.
Bu partilerin temel beklentisi de “Rakibimiz olan siyasi partinin genel başkanının yada bir yöneticisinin dili sürçse seçmene ters gelen bir söylemde bulunda bizde bunu biraz köpürtüp seçmene sunsak, seçmen o partiden yüzünü çevirse bize yönelse” diye yıllar yılı bekleyen partiler mevcut.
Bizi götürüp dünyanın en büyük yayın kuruluşunda köşe yazarı yapsalar biz “Acaba böyle bir yayın kuruluşunda yazan diğer yazarlar ne yapıyor?” diye bakmayız.
Kendimizin ne yapacağına orada da başarılı olabilmek adına var gücümüzle çalışmanın hesabını yaparız.
Başarı da zaten bu şekilde geliyor.
Diğer türlü “Rakibimin ayağı tökezlesin düşsün ki sıra bana gelsin” anlayışının hiç kimseye faydası olmaz.
Gölgeden çıkmayanın nasıl gölgesi olacak ki.?