27 Ocak 1973'te California başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve Bahadır Demir Gürgen Yanıkyan isimli bir Ermeni terörist tarafından Santa Barbara ’da bir otelde şehit edildi. Bu eylem ASALA terör örgütünün ilk eylemi olarak tarihe geçti ve uzun yılar sonunda yaklaşık 50 Türk konsolos ve çalışanı ve 300'e yakın insan bu kanlı örgütün eylemleri ile hayatını kaybetti.

Bu ilk eylem ile başlayan Ermeni meselesi Türkiye ve Dünya gündemine geldi. Bu eylemler ile ASALA 1915'te Osmanlı’da gerçekleşen tehcir sonrasında bir Ermeni soykırımı yaşandığını iddia edince tüm dünya mal bulmuş mağribi gibi konunun üzerine atladı.

Türkiye hiç yaşanmamış ve gerçek olmayan onlarca yalan ile uğraşmaya ve evlatlarını kaybetmeye başladı.1994 yılında örgüt dağıtıldı ama geriye yalanlardan ibaret bir Ermeni soykırımı hikayesi kaldı.

Bu toplum mühendisliği ile inşa edilen mesele aslında tarihin derinlerine iyi bakılırsa kolayca çözümlenebilir. 19. Yüzyılda meydana gelen siyasi ve ekonomik değişimler, milliyetçilik akımlarının güçlenmesine neden olmuştu.

Bu değişim Osmanlı İmparatorluğunu ’da etkilemişti. 1804’te Sırp isyanı,1821’de Yunan isyanı ardından Bosna Hersek, Karadağ Eflak Boğdan, Girit ve Bulgar isyanları ile Osmanlı tüm yaşayan unsurların eşitliğine dayanan Osmanlılık politikasını geliştirmiş ve üst kimlik oluşturmaya çalışmıştı.

Ancak bu ülkelerin arkasında yer alan büyük ülkeler bu meselede ciddi sorunlar yarattılar. 1877-78 Osmanlı Rus savaşını kaybeden Osmanlı Berlin Antlaşması ile balkan topraklarını kaybetti. Rumeli'nin tamamen kaybedilmesi sonun başlangıcı olmuştu.

Kırım Kafkasya ve Balkanlardan Anadolu’ya bir göç meydana geldi. Justin Mc-Carty 1821-1922 yılları arasında 5 milyondan fazla Müslümanın göç etmek zorunda kaldığını, beş buçuk milyon kişinin de katliamlar, açlık ve hastalıktan öldüğünü vurgulamıştı.

1877-1878 yılları arasında Osmanlı Rus savaşının sonunda   imzalanan Ayastefanos antlaşmasının 16. Ve Berlin antlaşmasının 61. Maddelerinde Osmanlı Rusya ve İngiltere’nin nezareti altında Ermeniler lehine ıslahat yapmak zorunda kalmıştı.

Oysa 189 da Osmanlı devletinde yaşayan Ermeni sayısı bir milyon civarındaydı ve hiçbir ilde çoğunluğa sahip değillerdi.

Bulgarların Rusların desteği ile Tuna vilayetini Bulgar Ülkesi haline getirmesini gören Ermeniler aynı şeyi doğu Anadolu’da yapabileceklerini düşünerek silahlı örgütler kurmaya başladılar. Bu çok ciddi bir paradokstu.

Çünkü Ermeniler Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden hemen sonra Van’dan İstanbul’a getirilmiş ve her zaman ayrıcalıklı olarak yaşamışlardı.1895 yılında Osmanlı merkez yönetiminde 3000 civarında Ermeni görev yapmaktaydı. Tehcir sırasında bu görevlilerin hizmete devam ettiğini de burada belirtmek gereklidir.

1. Dünya savaşına kadar büyük ölçüde silahlandırılan Ermeniler savaş başladığında Osmanlı Devleti'ne karşı savaşarak bağımsız Ermenistan kurmak için başta Rusya olmak üzere itilaf devletleri ile iş birliği içine girdiler.

Talat Paşa Erzurum Mebusu Vartkes Efendi ve Taşnak komitacılarına, Enver Paşa’da Ermeni Patriğine bu isyan devam ederse önlem almak zorunda kalacaklarını bildirmişlerdi.

Tüm bu ikazlara rağmen Antranik ile Erzurum Mebusu Karakin Pastırmaciyan Rusların içerisinde Ermeni Çeteciler ile birlikte Osmanlıya karşı savaştılar.

Rus ordusuna katılan Ermeni sayısı           150 bin kişiyi bulmuştu. Osmanlı ordusunda silah altında görev yapan Ermeni askerlerde silahları ile firar ederek komitacılara geçmişlerdi.

Rus işgali altındaki Kars ve Ardahan’da 30 000 Türk bu Ermeni komitacılar tarafında acımasızca katledildiler. Bütün bu olanların sonucunda 24 Nisan 1915’te bir genelge ile İstanbul’da 235 komitacı tutuklandı, bu çete teşkilatları kapatıldı,

Anadolu’da tutuklananlar ile sayı 556 oldu.  Van’da devam eden isyan birçok başka vilayete de yansıdı, Rusların ’da desteği ile 1915 yılı ve sonrasında 520 bin Türk ve Müslüman bu çeteler tarafından katledildi.

Bu kötü şartlar altında tehcir Mayıs 1915’te başlatıldı. 30 mayısta çıkarılan kanun ile Ermeniler savaş bölgesinin dışına daha güvenli olan Suriye, Halep, Musul gibi güney bölgelerine sevk edildiler.

Sadece doğu için planlanan bu tehcir Bursa’da Adapazarı'nda Sivas ve Urfa’da Ermeni isyanlarının çıkması ve çetelerin burada katliam yapması üzerine iç ve batı bölgelerine de genişletilmiştir.

Başta İstanbul olmak üzere birçok vilayette yaklaşık 300 bin Ermeni tehcirden muaf tutulmuştur. Bu sevk sırasında alınan tüm tedbirlere rağmen yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle 1673 kişi Divan-ı Harp ’de yargılanmış, idamda dahil çeşitli cezalar verilmiştir.

Sonuç olarak tehcir; Anadolu’nun Türkler ve Ermeniler arasında parçalanmasının önüne geçmek, askeri sebepler ile savaş alanlarındaki riskleri azaltmak amacı ile alınmış bir tedbirdir.

Bir soykırım asla söz konusu değildir. Mondoros Mütarekesi sonrasında İstanbul başta olmak üzere tüm tehcir bölgelerini işgal eden ülkeler bu konuda soykırım yalanını destekleyecek hiçbir delil bulamamışlar bu nedenle Malta sürgünü 144 Osmanlı devlet adamına ceza verememişlerdir.

Osmanlı hükümeti 1. Dünya Savaşına taraf olmayan İspanya, Hollanda, Danimarka ve İsveç’e 1919 yılında nota göndermiş soruşturma komisyonuna üye vermelerini istemiş, bu çaba İngiltere tarafından engellenmiştir.

Şimdi bir bardak suda bu kadar fırtına yaratmanın sebebi sanırım okuyucular tarafından anlaşılmıştır. 1. Dünya Savaşının çıkma sebebi Osmanlıyı parçalayıp işgal etmek ve Türkleri bu coğrafyadan çıkarmaktır. Bu çaba günümüzde de devam ediyor.

TBMM’de milletvekili olan, o mecliste grubu bulunan bazı partilerin katledilen yüzbinlerce milyonlarca Türk ve Müslümanı görmezden gelip, ılık solculuk, demokrasi martavallarını tek bir koro halinde dillendirmeleri en masum hali ile densizlik, kasıt ama temelinde vatana ihanettir.

Osmanlı ve Türklerin karnını ağrıtacak tarihte bir tane tek taraflı bir mahcubiyet yoktur.

Bunun tarihteki adı Pax Turcica dır. Yüzyıllarca Anadolu’da özgür olarak yaşayan bu toplulukların ihanet rezaletinin sonucunda her şeye rağmen korunup kollandığını aslında bu meseleyi köpürtenlerde biliyor.

Asıl unutulmaması gereken içimizdeki ihanet çeteleridir. Bu isimleri ve örgütleri unutmamak ve belleğimizde bir kenarda tutmakta bizim görevimizdir.