KAÇ yaşında olursanız olun; KAÇ hayat,
KAÇ sevda,
KAÇ sevinç yaşarsanız yaşayın yine de kabullenmekte güçlük çekeceğiniz durumdur.
Herkesin babası vardı; yanaklarından öptükleri, koluna girip gezdikleri, zor günlerindeki gizli dayanakları, başları sıkıştıklarında koşa koşa yanına gidecekleri babaları.
Bizimse; yerin iki metre altında yatan, kalbi atmayan, bizi duy(a)mayan, ağladığımızda bize sarıl(a)mayan, sevindiğimizde yüzünde gülümsemesi ol(a)mayan bir babamız...
Ne aldığımız diplomamızı görebilen, ne ilk aldığımız maaşımızla ona bir gömlek aldığımızı bilen, ne mezarı başında, neden biz dediğimizi bilen bir babamız...
Hep bir şeylerin eksik yaşandığı, hep bir şeylerin boğazınızda yumru yaptığı, hep keşkelerin bir bir sıralandığı, hep içinizde, hep acıtan, bir türlü kabuk bağlamayan bir yaraydı babasız olmak.
Babalar gününe takılır gider aklınız... gözlerinizden boşalan yaşlarla birlikte...
Babası olmayan tüm babasızlara....