Sabah saatlerinde telefonumuz çaldı, Kayseri'de yaşayan çok sevgili bir dostumuz hıçkırıklar içerisinde "Reis annem vefat etti, Çok üzgünüm onunla beraber sanki bende öldüm, Annem hayata veda edeli henüz bir kaç saat oldu ancak onun vefatının beni bu kadar etkileyeceğini düşünememiştim, Senin annene olan sevgini ve vefatından sonra yaşadığın acıyı biliyorum, Böylesi bir zamanda ne yapacağımı şaşırdım aklıma ilk sen geldin" dediğinde bir anda bizimde kolumuz kanadımız düştü, kendisine "Yetimlik çok zor iş Allah sana sabır versin, günler geçtikçe daha derin acılar ile karşı karşıya kalacaksın" dedikten sonra telefonu kapattık.
Annesini kaybeden birisini görünce aklımıza hemen Bahtiyar Vahapzade'nin "Savadsızdır /Adını da yaza bilmir/Menim anam../Ancak mene/Say öğredib/Ay öğredib/İl öğredib/En vacibi dil öğredib/Menim anam./Bu dil ile tanımışam/Hem sevinci/Hem de gamı/Bu dil yaratmışam/Her şiirimi/Her nağmemi,/Yoh men heçem/Men yalanam/Kitap kitap sözlerimin /Müellifi Menim anam.."şiiri gelir, ağlamaya başlarız, gözümüzden uzn süre yaş eksilmez.
Toplumsal yönü ağır basan ve Eserlerinde genellikle özgürlük, yurt sevgisi, din gibi temaları işleyen Azerbaycan'da "Halk şairi" olarak tanımlanan Bahtiyar Vahabzade'nin var olan 40'ı aşkın şiir kitabının nerede ise tamamını okumuş, kendisi ile de lise yıllarında tanışma imkanı bulmuş iflah olmaz bir TURANCI olarak Vahabzade’nin yukarıdaki “Menim Anam” isimli şiirini yıllar yılı okur dururduk, Annemizin yaklaşık beş yıl önce aramızdan ayrılmasından sonra “Menim Anam” şiirini daha duygusal bir ortamda okuduğumuzu ve içlendiğimizi biliyoruz.
Sadece Türkiye’de değil dünyanın bütün ülkelerinde en çok okunan en çok sevilen eserler “Anne şiirleridir”,Sağlıklı, özverili bir anne ile büyümenin dünyanın en muhteşem seyahati olduğunu yaşayarak bilen birisi olarak yaşı kaç olursa olsun hep annelerin dizinin dibinde olmanın sıcaklığının da paha biçilemez olduğunu çok iyi biliyoruz.
Çok sevip saydığımız ve belli bir sürede beraber söyleşilere katıldığımız Yavuz Bülent Bakiler’in “Anam türkü söylerdi bana masal yerine /Hüzünlü, boynu bükük, hep Azeri türküler /Yüzüme bakamazdı, acısını anlardım. /Rüzgârlarla savrulur, yağmurlarla yağardım... /Ya yer yatağımda, ya serin sofalarda /Anamı dinlerken ağlardım. “diye başlayan “AnamınTürküleri” isimli şiiri de Anne şiirleri ile ilgili bir başyapıt gibidir.
Hayatta iken bütün ısrarlarımıza rağmen bizimle birlikte oturmayan annemin evi ile bizim aramızda on metrelik bir cadde vardı, dolayısı ile bizim evin penceresinden yada balkonundan baktığımda annemi ya odada namaz kılarken yada balkonda güneşlenirken görürdük.
Gençlik yıllarımızda siyaset yüzünden evden dolayısı ile ailemizden epey bir süre ayrı düşmüşlüğümüz olmuştu, Günler, haftalar hatta aylarca eve gelmediğimiz dönemler, belli belirsiz tutukluluk günleri, mecburi yurt dışı ikametleri derken olmaması gereken ayrılıklar zaman zaman üst üste yaşanmak zorunda kalmıştı.
Belirtmeye çalıştığımız o zor günlerde,yada zor olmamasına rağmen Teşkilat başkanlığı, Belediye meclis üyeliği, milletvekili adaylığı dönemlerinde gece yarılarına hatta sabahlara kadar dere tepe dolaşmaktan bitap düşmüş bir şekilde evin kapısına geldiğimizde Rahmetli Neşet Ertaş’ın “Gönül Dağı” isimli türküsünde var olan “cümle alem uykusunda yatarken “ bilirdim ki saat kaç olursa olsun annem pencere kenarında araladığı perdenin gerisinden bizi bekler, biz eve girinceye kadar uyumaz yolumuzu beklerdi.
Biz Şair Yavuz Bülent Bakiler’in“Anamın duaları olmasa/ yıkılır sırtımı verdiğim duvar/Kopar, elime gelir tutunduğum dal/Kapımı çalmaz bahar “ şeklinde başlayan ifadelerine çok inanırdık,İmanım gibi bilirdim ki annemin bana hiç ara vermeden ettiği dualar bizi, soğuktan, sıcaktan, bildiğimiz bilmediğimiz bütün kötülüklerden korur, bizi bir zırh gibi çevreleyen annemin duaları vesilesi ile var olan bütün sıkıntıların üstesinden geleceğimize inanıyorduk.
Annem şimdi yok, Dolayısı ile kendi annemiz ile birlikte bugün hayatta olmayan bütün anneler için yazılmış ve son derce kutsal olarak kabul ettiğimiz Anne şiirlerini kaleme almış kim varsa hepsine büyük bir minnet duyuyor, saygı ile anıyoruz.
Annelerin olmadığı bir dünyanın ne kadar anlamsız bir o kadarda renksiz olduğu benim gibi annesi olmayanların daha kolay anlayacağı bir durumdur, Çocuklarının üzerine kol kanat geren, yemeyip yediren, giymeyip giydiren, çocuğunun hafif bir ateşi çıksa "uykuyu gözlerine haram eden" annelerin hakkının nasıl ödeneceği ile ilgili milyonlarca kitap yazılsa hiçbir anlam ifade etmeyecektir zira anne hakkının ödeneceği bir dünyanın olduğuna biz bizden öncekiler gibi inanmıyoruz.
Ozan Yener Yılmazoğlu evlatların annelere olan muhtaçlığının annelerin aramızdan ayrıldıktan sonra da devam edeceğini anlattığı ve çocuğun mezarı başında annesine yalvarmasını anlatan “Anama Layla” isimli eserinde “Geldim kabristana ana, hasret özümde/Uyanda balana layla de ana./Yorulup bedenim uyku gözümde/Uyanda balana layla de ana./Menimle ağlıyır ana gökte bulutlar/O mahsun hayalin kalbimi odlar,/Saçımın teline neydem garışıf otlar/Uyanda balana layla de ana./Yılmazoğlu kuruyuptur dalın budağı/Kabristan oluptur evin otağı/Gurbet elde nolup gelip konağı/Uyanda balana layla de layla.” diyerek muhteşem bir tavır ortaya koyuyor.
Allah bütün Annelerin kabrini nur etsin…