Şu sıralar seçim dolayısı ile fazla uğrama imkanı olmasa da bizim gazete ofisi sabah en geç 09.00 gibi faaliyete başlamış durumda oluyor.

Gazete ofisine gelenler bilir, son derece geniş bir yayın kuruluşu için son derece uygun ofisimizin çalışma odasında herkesin damak tadına uygun çeşitli-çaylar-kahveler ve soğuk içecekler hiç eksik olmaz, gelen misafirler ile birlikte bizde var olan içeceklerin tadına bakar sohbet ederiz.

Böyle bir atmosfer içerisinde sabah saatlerinden akşam iş bitimine kadar misafirimiz eksik olmaz, Gazete ofislerini ziyaret eden kişilerin büyük bir çoğunluğu da siyaset kurumu ile haşır neşir olduklarından “selam kelam –nasılsın-iyimisin “faslından en çok dört dakika içerisinde iş siyasete gelip dayanıyor.

Bundan 10-15 yıl önce gazete ofislerine gelen ziyaretçiler ile daha kolay anlaşma imkanı vardı, siyasi yelpazenin her tarafından misafirler ile yaptığımız güzel sohbetler sonunda en azından asgari müştereklerde buluşma imkanı buluyorduk.

Son birkaç yıldır belki de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dolayısı ile siyaset tam olarak ortadan ikiye bölünmüş duruma geldi, sohbetler sırasında her ne kadar “yahu çıkalım buradan” ifadesini kullansak ta tartışmalardan çıkmak öyle sanıldığı kadar kolay olmuyor.

Daha konuşmanın başında “Lozan’da bir sürü yasak var, 2023 yılında bu yasaklar sona erecek o zaman şu ana kadar çıkaramadığımız yer altı yer üstü madenlerimizi çıkartacağız” ile başlayan ve “dünya bizi kıskanıyor” ile mesafe alan sohbetler inanın bizi perişan ediyordu.

Şükürler olsun 2023 yılının mayıs ayında olmamıza rağmen ne hikmetse Lozan ile ilgili söylemler sanki bir anda yerin yedi kat altına inmiş gibi ortadan kalkınca kafamız rahatlamış oldu.

Biz çok okuyan, okuduklarımızı not alan, yazdığımız köşe yazılarına temel oluşturan makalelerde tarafsız kalmaya özen gösteren bir gazeteciyiz, elimizden geldiği kadar tarafsız kalmaya yazdıklarımızı da doğrular üzerine inşa etmeye çalışan bir medya mensubuyuz.

Ancak son birkaç tartışmada farkına vardık ki okuduğumuz kitapların, saatlerce araştırdığımız kaynakların, kılı kırk yararak bulduğumuz gerçeklerin hiç ama hiçbir önemi yokmuş.

Birkaç kez daha yazmıştık akşam saatlerinde artık taraf olmayı büyük marifet sayan birkaç televizyon kanalını seyreden oradan duyduğu yarım yamalak ifadeleri aklının bir tarafına hapseden kişi yada kişilerin karşılarında bir gazeteci yada siyasetçi buldukları andan itibaren takındıkları tavır bizi çok büyük karamsarlığa düşürüyor.

Aslı astarı olmayan ifadeler,

Tutarsız tarihler

Ne işe yaradığı bilinmeyen söylemler

eşliğine içmeye çalıştığımız çaylar inanın bazen ağzımızdan burnumuzdan geliyor.

"Anlat anlatabilirsen" dediğimize tam olarak budur..