Dünyanın demokrasi ile yönetilen pek çok ülkesinde halkın refah içerisinde yaşamasına imkan sağlayacak bilimsel buluşları hayata geçiren ülkelerde uygulanan siyaset ile gelişmesinin henüz tamamlayamamış ülkelerdeki siyasetin aynı olmadığını aşağı yukarı hepimiz biliyoruz.

Ekonomik şartların ortalamanın üzerinde olduğu ülkelerde siyasete merakın fazla olmadığını o ülkeleri ziyaret edip birkaç gün kalan herkes bire bir görüyor kanaat sahibi oluyor.

Daha çok AB ülkelerinde görülen siyasete ilgisizlik o ülkelerde yaşayan insanların “Siyaset benim için para kazanmanın , zengin olmanın amacı değildir, benim ülkemdeki insanların refah seviyesi zaten yüksek dolayısı ile zenginleşeyim para sahibi olayım diye siyaset yapmama gerek yok” duygusu ile siyasetten olabildiğince uzak duruyorlar.

Sözünü ettiğimiz AB ülkelerinde “başbakanların, Cumhurbaşkanların, belediye başkanlarının , bakanların özlük hakları bizim ülkemizde olduğu gibimidir.?,” sorusunun cevabı zaten “hayır” olacaktır.

Özellikle AB ülkelerinde devlet büyüklerinin binlerce koruma ordusu ile, yüzlerce makam araçları ile dolaşmadıklarını en azından başbakanlık yaptığı dönemde sadece bir koruma aracı ile makama giden, tatile eşi ile birlikte tarifeli uçakla başlayan, makama gitmeden önce eşinin kahvaltısını hazırlayan, evinin ihtiyacını eline aldığı bir market aracı ile karşılayan Alman başbakan Merkel üzerinden hemen herkes artık biliyor.

Böyle bir yönetimden bizim ülkemize geldiğimizde ticaret yaparken yaptığı her işi batıran yüzlerce ismin son çare olarak atıldığı siyaset vesilesi ile milletvekili, bakan, belediye başkanı olduğunu , milletvekilliği yada başkanlık dönemi sona erdikten sonra bölgenin hatırı sayılır zenginlerinden biri olduğuna binlerce şahit vardır.

Siyasetin paraya para üzerinden de güce ulaştığı bizim gibi ülkelerde seçimler ister istemez adeta bir ölüm kalım savaşı halinde geçiyor, Bir kere büyükşehir, il yada artık bulundukları konum dolayısı ile il vasfını çoktan geçmiş ilçelerde belediye başkanlığı yapmış kim varsa artık ölünceye kadar o koltuğu bırakmak istemiyor.

Halbuki pek çok batı ülkesinde olduğu gibi söz konusu makamların cazibesini azaltacak ekonomik getiri olabildiğince aşağılara çekilse o zaman 4-5 dönem yani ortalama25-30 yıl gibi uzun sürecek yıllar boyunca hiç kimse belediye başkanlığı koltuğunda kalmak istemeyecektir.

Artık siyasetin rant aracı olmaktan çıkartılması gerekiyor, Herkesin uzun yıllardır hiç durmadan “Bir dahaki dönem mutlaka liyakatli insanları makamlara getireceğiz siyasi kayırmacılığa son vereceğiz” söylemi hayata geçirildiği andan itibaren siyasete olan ilgi azalacaktır.

Bu yapılmadığı takdirde futbol karşılaşmalarında çokça duyduğumuz “-Vur kır parçala bu maçı kazan” söylemi bir anda siyaset arenasına geliyor orada da  “-Yeter ki kazan nasıl kazanırsan kazan” ilkesizliği ortaya çıkıyor.

Şu sıralarda olduğu gibi.