Türk satrancı geleceğe umutla bakmamızı sağlayacak 2 süper yeteneğe sahip. Potansiyeli kinetiğe çevirmek konusunda federasyon ciddi bir sınavla karşı karşıya.

Türk satrancı detaylı olarak ele alındığında birçok problemle yüz yüze. Yeterli sponsorlukların bulunamaması, federasyonun yapısal sorunları, sporculara sunulan kısıtlı imkanlar bu problemlerden sadece bazıları. Öyle ki uzun yıllar Türk satrancının 1 numarası GM Mustafa Yılmaz yaptığı bir yayında, hayatını satranç dersi vererek idame ettirdiğini söylemişti. Bu durum teknik olarak Arda Güler’in halı sahada belirli bir yaş grubuna ücret karşılığı futbol dersi vermesinden farksız. Aslında bu örnek kulağa ne kadar garip geliyor ise işte Türk satrancının içinde bulunduğu durum da böylesine içler acısı.

Ancak bugünkü yazımda daha güncel ve daha dönemsel bir problemi paylaşacağım sizle.

Türk satrancının geleceğe ümitli bakmak için çok geçerli sebepleri mevcut. Yeni 1 numaramız GM Ediz Gürel ve 12 yıl 9 ay 29 gün ile Türkiye’nin en genç, dünyanın ise en genç 4. Büyük ustası olarak tarihe geçen GM Yağız Kaan Erdoğmuş eğer kariyerleri federasyon ve devlet tarafından doğru yönetilirse çok büyük olasılıkla bir gün süper büyük usta dediğimiz 2700 elo puanına ulaşan oyuncular haline gelecekler. O basamaktan sonrası takdir edersiniz ki Adaylar Turnuvası’na katılmak ve mutlaka günün birinde dünya şampiyonluğunun hayalinin kurulmasıdır.

15 yaşındaki GM Ediz Gürel ve 13 yaşındaki GM Yağız Kaan Erdoğmuş kumaş ve yetenek olarak kendi yaş gruplarının çok önünde. Öyle ki GM Hikaru Nakamura bir yayınında GM Yağız Kaan Erdoğmuş’tan Türk Dahi diye bahsetti. Göğsümüzün kabarması işten bile değil.

İşte bu noktada satrançla pek ilgisi olmayan ancak paylaşım ve beğeni bağımlısı milletimiz, oyuncularımızın bu başarı serüvenlerinin farkına vardı. Önce Yağız ardından da Ediz, dünyanın 1 numarası ve birçok otoriteye göre tüm zamanların en büyük satranç oyuncusu GM Magnus Carlsen’i devirince sosyal medyada patlama yaşandı. Öyle ki Linkedin bile bu paylaşımlar konusunda son derece yoğun günler geçirdi.

Peki bunda ne sakınca var? Vatandaş bu zaferlere sevinip bunu takdir edemez mi?

Efendim muhakkak sevinebilir de mümkün mertebe kaş yaparken göz çıkartmadan sevinsin vatandaş. Esasen o paylaşımların temelinde satrancı takip ediyor olmanın getirdiği statüyü karşı tarafa dikte etmeye çalışan bir dürtü mevcut da hadi o sonraki yazılarımızın konusu olsun.

Mesela Yağız’ın Carlsen’e karşı aldığı zafer bullet denilen zaman temposunda oynanan bir oyundu. Yani bu karşılaşma iki oyuncunun da 1’er dakika süresinin olduğu, taşların havada uçtuğu, teori ve derinliğin doğal olarak denkleme dahil olamadığı bir müsabaka. Ancak bizim kelli felli medya kuruluşlarımız bu galibiyeti “Yağız dünya devini 41 saniyede mat etti.” minvalinde sunmayı tercih etti. Paylaşım değeri daha yüksek olan bu manşet pek tabii olarak bizim beyaz yakalılarımızın balıklama atlayacağı bir haber oldu. Maçın zaman temposunu bilmeden hatta bunu soracak kadar bile bu oyun ve sporla alakası olmayan ve dünyanın en büyük satranççısının 41 saniyede tuzağa düşürülebileceğini, kandırılabileceğini filtresiz beyinlerine şimşek hızıyla kabul ettiren yığınlarımız işte şimdi beraberinde çığ gibi büyüyen bir sorunu getiriyorlar: Sporcularımızın üstünde artan baskıyı.

Bu sizin reklamın iyisi kötüsü olmaz yüzeyselliğiyle ele alabileceğiniz bir konu ya da fena mı işte toplumumuzun ilgisi artıyor iyimserliğiyle açıklayabileceğiniz bir durum olmaktan çok uzak. Sosyal medyadaki paylaşım ve beğeni ihtiyaçlarınıza sporcularımızın başarılarını kullanarak ulaşmaya çalışmayın. Çok ilginiz varsa satrancın ilk öğretimde zorunlu ders olarak müfredata girmesi için kamuoyu baskısı ya da imza kampanyaları oluşturabilirsiniz. Sporcularımız bu durumdan pek de hoşnut değil. Yazımın ortasında kısaca bahsettiğim o kariyer inşasında bunlar en önemli yıllar çünkü. Türkiye 2036’da dünya şampiyonu çıkaracaksa bu adımlar şu an atılıyor. Sürecin ne kadar önemli ve yolun ne kadar zorlu olduğunu lütfen düşünmeye çalışın.

Önceki günlerde Ediz Gürel’in Carlsen’e karşı aldığı galibiyetten sonra yine sosyal medyada oluşan etkiyi fark eden konvansiyonel medya, oyuncularla röportaj ve görüşme talebinde bulunarak sporcuların günlük rutinlerini zedeleme teşebbüsünde bile bulunacak kadar cüretkâr ve olayın dışında. Kaldı ki Ediz Gürel’in annesi Özlem Gürel konuya ilişkin attığı tweet’te durumu harika bir şekilde açıkladı. Bullet tempoda oynanan oyunlarda herkesin birbiriyle defalarca oynadığını, herkesin herkesi yenebildiğini, bunun önem arz etmediğini, buradan oluşacak zafer nidalarının oyuncu üzerinde baskı yaratacağını son derece net bir şekilde açıkladı.

Türkiye Satranç Federasyonu’na da bu noktada süreç yönetimiyle ilgili önemli görevler düşüyor. Toplumun satranç konusunda bilgilenmesini sağlamak başlıca görevlerinden biri olursa satrançta dünyada adından söz ettiren bir ülke haline gelebiliriz.