Anadolu toprakları yeryüzünde tarımın ilk ortaya çıkmaya başladığı dönemlere ev sahipliği yapmıştır.
İlkel toplumlarda medeniyet tarım ile başlamıştır. Tarım ile birlikte yerleşik yaşamı benimseyen topluluklar üretim kültürü ile birlikte günümüz halini almıştır.
Tarih boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan Anadolu coğrafyası, dört mevsimin yaşandığı, birçok ürünün yetiştiği eşsiz bir bölgedir.
Son yıllara kadar sadece Türkiye devletinin ihtiyaçlarını değil aksine ülkemiz ile birlikte çevre coğrafyalarının tarımsal ihtiyacını karşılayabilecek potansiyele sahip ender ülkelerden biriydi.
Türkiye, son yıllarda kırılgan iç ekonomisi ve istikrarlı tarım politikaları üretmedeki sıkıntıları nedeniyle bu özelliğini kaybetme tehdidiyle karşı karşıyadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren yönetici kadro tarım politikaları geliştirmiş, Avrupa’dan getirilen tarım malzemeleri ile üretimi teşvik etmek üzere devlet daireleri ve bankalar kurulmuştur.
Türkiye’nin tarım politikalarının asıl amaçlarına baktığımızda bu politikaların ilk amacının; artan nüfusa yetecek miktarda gıdanın üretilmesi, üretilen tarım ürünlerinde verimliliğin artırılması, tarımda kendine yetebilen, üretilen ürünlerden elde edilen hasılatın artırılması, kırsal kesimin kalkınması ve tarımda yeni teknolojilerin kullanılmasının sağlanması olduğu söylenebilir.
Ancak belirlenen bu hedeflere karşılık tarım konusunda gelinen noktada bir özeleştiri yapmak gerekliliğini duymaktayım.
Yaşanan ekonomik dönüşümler, yapılan yanlış politikalar, gereksiz özelleştirmelerin yanı sıra tarım sektöründe oluşan fiyat dalgalanmaları, gübre, mazot ve diğer tarım ürünlerindeki fiyat artışları, tarımsal üretimi etkilemektedir.
Bu etkilerin en aza indirilmesi için verilen tarım-hayvancılık teşvikleri her ne kadar bu olumsuz etkilerin azaltılması düşüncesiyle dağıtılıyorsa da asıl sorun desteklerin takibi konusunda ortaya çıkmaktadır.
Tarımın geliştirilmesi için verilen bu destekler tarım dışında kullanılmaktadır.
Tarımda her ne kadar yaşanan yapısal, ekonomik, sosyolojik, kültürel, yasal, örgütlenme ve daha bir çok konuda ciddi sorunlarımız olsa da bana göre temel sorun; toplumun tarımı önemsememesi, üretimi yok sayması ve bunun sonucunda da değersizleştirilmesidir.
Bu temel sorunları kalıcı ve en öncelikli olarak çözmemiz gerekir.
Tarıma ve üretime değer kazandırmamız gerekiyor. Daha yalın bir anlatımla köylünün tarımı ve hayvancılığın ne olduğu sorusunu kendine sorması gerekir. Ders kitaplarımızda ülke coğrafyasını öğrenmeye çalıştığımızda bölgelerin özelliklerine göre adlandırıldığını görebiliriz.
Özellikle Karadeniz bölgesine baktığımızda bu bölgenin özelliklerinin başında tarımda kendine yeten, hayvancılığın önemli bir faaliyet olduğu yazar. Bu bölgeye yaptığımız gezilerde son durağım memleketim Giresun oldu.
Giresun’da tarım ve hayvancılık konularında gözlemleyip aldığım notlara istinaden yukarda yazdığım tarımsal üretimin sorunlarından çok asıl sorunun farklı olduğunu düşünmeye başladım.
Kırsalda tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlamak üzere köylüye dağıtılan desteklerin farklı alanlarda kullanıldığını söyleyebilirim.
Köylü üreten bir toplumdan aksine tüketen bir topluma dikey geçiş yapmış durumda.
Köyde her evde bulunan hatta eskilerde köye gelen çerçilerden alınan ürüne karşılık verilen yumurta bile marketten alınan olmuş.
Köylü ürettiği hatta konserve yaptığı ürünleri marketten almaya başlamış.
Tarım politikalarında ki yanlışlardan çok çiftçilik kültürünü yeniden yüceltmemiz, hatta gerekirse üniversitelerde ders olarak okutulması gerektiği düşüncesindeyim.
Giresun’da yaşadığım köyde dayım bile 25 KM yol giderek yumurtasını, yoğurduğunu marketten almakta.
Devletin açıkladığı desteklere rağmen üretim gittikte düşmekte tarım alanları boş kalmakta, hayvancılık azalmakta, köylü milletin efendisidir sözü yerine köylü tüketimin esiridir sözüne doğru gitmekteyiz.
Birkaç tavuk ve koyun ile üretime destek olabilecekken kendi ihtiyaçlarını dağları, yolları aşarak marketten karşılamaya başlamış, köy kahvaltısı sofralarını market ürünlerini doldurmaya başlamıştır.
Bir an önce bu hatalardan dönmeye çalışmalıyız.
Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeli, sağlık bir yaşam için kendimizin yetiştirdiği ürünleri tercih etmeliyiz.
Köy ürünleri büyük şehirlerde yüklü para verilerek alınırken köylü üretip para kazanabileceği ürünleri marketten almaktadır.
Konuyu özetlemek gerekirse, şehirde yaşayanlar büyük özlemle köy ürünlerini almaya çalışırken, köydekiler “katkılı”, “zararlı” diye şehirde alınmak istenmeyen ürünleri tüketiyor.
En önemlisi üreten köylü, artık tüketen köylü oldu.