Neden bu kadar kar, bu kadar yıl, bu kadar yağış?
Bu kadar uzaklardan nedir bu kadar gelen?
Bir uzun çan kulesi bembeyaz Samatya’da
Bir oğlan bir martıyla upuzun seviştiğinden
Yaslı bir kadın gibi gözleri kendine bakan,
Kendine baktıkça da çocukları olan hüzünden.
EDİP CANSEVER
Kış gelip şehri, gri, solgun ve güneşsiz günler hapsettiğinde ben geçmişle hesaplaşmaya başlarım. Bir memur ailesinin çocuğu olarak yaşadığım topraklardaki kışlar gelir aklıma.Anadolu’nun kurak coğrafyasındaaslında çok da mevsim olmaz.
Kuru ve kızgın bir yaz uzun süren karlı buzlu bir kış aralarda kısacık sonbahar ve ilkbahar. Kışların o neredeyse her gece lapa, lapa yağan karı, gündüz ışıl, ışıl bir güneşe bırakır kendisini.Gece ışıltısı kar, gündüzün neşesi güneştir.
Evlerin kenarlarındaki solgun sokak lambalarının o her zaman soluk gösterdiği sokak kar yağınca canlanır ışıldar heyecanlanır.
Sokak köpekleri, mahallenin çocukları her canlı için kar yağarken sokakta olmak üşümek ürpermek heyecan vericidir. Gündüz o güneşin ışığı herkesi uyandırır masal rüyalarından. Evin erkekleri iş yerlerinden komşu dükkanlara, caddelere dağılır hızlıca evin ihtiyacını karşılar.
Kadınlar evlerin soğumasını göze alır açar pencereleri, soğuk ama güneşli sokaklara taze tereyağının, pişen etlerin kokusu salınır. Düdüklü tencerelerin sirenleri, akşama hazırlık için kömürlükte kırılan odunların gürültüleri birbirini bastırır. Çocukluğumun geçtiği o küçük ilçede kış sıradan ama kendine ait bir dünyanın varlığını hatırlatır bana.
Orta okul yılları Ankara. Kış daha soluk daha giri ve daha çamurlu olur. Çocukluğumun küçük mahallesinin yerinde kocaman sokaklar caddeler.
Ankara’nın kirli ve çoğunlukla sisli silüetini gördüğüm uzaklarda bir mahallededir benim evim. Geceleri atıştıran kar, kar küreme araçlarının gürültüsü, sabaha karşı sokakları dolduran servis araçları, belediye otobüsleri.
Neredeyse aynı renklerde pardösülü adamlar, kayıp düşmemeye çalışarak küçük adımlarla yürüyen kadınlar sokakları doldurur ve işe giderler. Otobüslerin kırmızısı ve kadınların kaşkollarındaki renkler dışında her şey gri ve çamur rengidir.
Caddeleri dolduran o kalabalık mesainin başlaması ile aniden boşalır. Birkaç gecikmiş memur koşmaya devam eder.Kediler köpeklerbir de sokakları süpüren çöpçüler kalır geride.Ankarayı yukardan seyreden mahallem akşama hazırlanır yavaş yavaş.
Lise yıllarında ege’de kış galiba sadece yağmurdur. Sokakların caddelerin günler boyunca misafiridir yağmur. Bir gece rüzgâr sonrası aniden başlar.
Çisildeyerek yağar bardaktan boşanır gibi yağar, rüzgarla yağar, fırtına ile yağar. Günler boyunca yağar ve bir gün başladığı gibi aniden duruverir. Çocuklar mahallenin kadınları sokakları doldurur.
Gençliğimin mahallesi izmir’e uzak ve Ankara’daki gibi tepededir.
Pazar kurulan sokaklarda yemyeşil ege mahsulü, sokak satıcılarından satılan zeytin yağı, ile yapılan kızartma kokusu, elektrikli ızgaralarda biten balıkların kokusuna karışır. Ege’de kış ya yağmurdur ya güneş ve balık kokusudur.
Üniversite yıllarımda kış galiba bir gece yaşanan ama hayat boyu unutulmayan bir hikayedir. Bir anadolu şehrinde sokakların kar, çatıların buz olduğu bir şehrinde yaşanmıştır.
Kale burçlarının rüzgârı kestiği, burunları donmuş çırakların dükkân önlerini temizlediği, balık tezgahlarında elleri donmuş satıcıların maltızda ellerini ısıttıkları bir şehir.
Surların bitiminde eski bir selçuklu camii. Meydanın ortasında heybetli bir Atatürk heykeli. Köy dolmuşlarının durduğu mazot ve gübre kokan bir garaj. Garajın bitiminde uzun ve bir geniş cadde. Caddenin başında kışın balık yazın meyve satan dükkanlar.
Meydanın bir köşesinde eski bir bedesten, hemen yanında valilik binası. Bu kocaman meydanın altında yer altı çarşısı, bir köşede baharat sucuk ve pastırma kokan yazın serin kışın sıcacık kapalı çarşı.
Akşam olduğunda yorgun papaklı adamların, kalın pardösülü kadınların sakin adımlar ile evlerine torba torba yiyecek götürdüklerini seyredebileceğiniz PTT binası. İşte bu kartpostalda yaşanmış bir kar ve kış hikayesi.
Bütün bir gece lapa lapa yağan kar altında bir park kanepesinde oturarak yaşanmış bir hikâye. Bir daha yaşanmasın diye bir ömür boyu mücadele eden bir adamın hikayesi.
Kışın o güzel günlerine inat yaşanmış acılı bir anı. İşte bu nedenle kış geldiğinde ben geçmişim ile her yıl yeniden hesaplaşırım.