Bizim öğrencilik yıllarımızda hocalarımız, başkanlarımız, büyüklerimiz ne zaman iş dönüp dolaşıp ekonomiye gelse göğüslerini gere gere “ Türkiye münbit toprakları vesilesi ile dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden birisidir” diye başlayan ve rahmetli Ali Gümüş’ün bitip tükenmeyen “Pehlivan tefrikaları” gibi patatesten, domatesten, patlıcandan örnekler verip dururlardı.
O günlerden bu zamana en az 40-45 yıl geçti, dünya değişti, dünya ile birlikte Türkiye’de değişti,
-Asla yıkılmaz diye bildiğimiz Sovyetler birliği paramparça oldu,
-Dünyanın iki ucundaki dağlar bir araya gelir ama onlar asla birleşmez denilen Doğu ve batı Almanya , Berlin duvarının yıkılması ile tek Almanya oldu
-Demir yumruk olarak anılan Mareşal Tito’nun ülkesi Yugoslavya önce altı sonra da dokuz devlet haline geldi vs.vs. vs.
Geçen 40 yıllık zaman dilimi içerisinde çevremizdekiler ile birlikte bize binlerce kilometre uzaklıkla bulunan pek çok devlet teknolojik gelişmelerini sağlayarak öne çıktılar, hayta geçirdikleri teknolojik ürünleri dünyanın dört bir tarafına satarak kendi ülkesindeki insanların bizden çok ama çok daha rahat bir hayat yaşamalarına vesile oldular.
Başta ABD ve batı ülkeleri olmak üzere uzak doğudaki çok sayıda ülke zaman içerisinde olağanüstü teknolojik gelişmelere imza attılar, Bugün nerede ise 8 milyara nüfusa ulaşan dünyanın pek çok ülkesine ihraç ettikleri teknoloji dolayısı ile hazinelerine büyük maddi kaynaklar kattılar.
Böylesi bir süreçte bizimde yurt edinmeye çalıştığımız Anadolu coğrafyasında hepimizi perişan eden anlamsız siyaset ve partilerin birbirleri ile bitip tükenmeyen kavgaları sonucu batı ülkelerinin baş döndürücü gelişmelerine ancak uzaktan el sallayabildik.
Son dönemlerde siyaset ve ekonomiden biraz olsun anlayacakları gibi gelişmesini tam olarak tamamlayamayan Türkiye başta savunma sistemleri olmak üzere, enerjide, daha da acısı temel gıda ürünlerinde ve hayatımızı devam ettirmemizi sağlayan tüm ihtiyaç maddelerinde tamamen dışa bağlanmış duruma geldi.
Bugünlerde hemen sınırlarımızın yanı başında meydana gelen Rusya-Ukrayna krizi dolayısı ile bir anda
“ -Ya Rusya doğalgazımızı keserse
-Ya Rusya Nükleer santrallerimizdeki faaliyeti durduruşa
-Ya Rusya yaz mevsiminde can simidimiz olan turistleri göndermezse
-Ya Rusya birkaç yıl önce bizi ABD ile karşı karşıya getiren S-400’ler ile ters bir karar verirse”
İle başlayan ve devam eden ve uykularımızı kaçıran yüzlerce olumsuzluk içeren soru ile baş başa kalmamızı mecbur ediyor.
Bu kadar olumsuzluk içerisinde mecburen “Hemen yanı başımızda sınır komşumuz olan Rusya ile iyi geçinmemiz lazım, bize ne binlerce kilometre ötedeki ABD’den” diye biraz atarlanıyoruz ancak günün sonunda bir bakıyoruz ki”
-Batı'nın arabasına biniyoruz
-Batı'nın telefonunu kullanıyoruz
-Batı'nın ilacını içiyoruz
-Ama Batı'dan nefret ediyoruz”
Sıkıntımız sadece teknoloji ile sınırlı olsa gam değil, ekmeğimizi yapmak için lazım olan un- Mercimek-Nohut-Mısır vs . tüm temel ihtiyaçlarımız içinde başka ülkelere muhtaç olduğumuz gerçeği bizi kahrediyor.
-Batı'nın arabasına biniyoruz
-Batı'nın telefonunu kullanıyoruz
-Batı'nın ilacını içiyoruz
-Ama Batı'dan nefret ediyoruz..
Ancak hepimiz biliyoruz ki…
-Nefretle olmaz ...
-Çalışmamız lazım...
-Üretmemiz lazım
-Ürettiklerimizi satıp ülkemize döviz kazandırmak lazım
-Kazandığımız döviz ile cari açığımızı kapatmamız lazım.
Öbür türlü nerede ise 70 yıldır bizi perişan eden “Kuru Hamaseti” bir 70 yıl daha bizden sonraki nesiller için uygulayalım.
Ne işe yarayacaksa.!!