Herşeyin bir kapasitesi vardır; makinaların, binaların, eşyaların, hayvanların vs. Nihayetinde, bütün bunları yapan veya yöneten insanoğlunun da bir kapasitesi vardır...

İnsanoğlu kendisi dahil bütün varlıkların kapasitelerini üç aşağı beş yukarı ölçme kabiliyetine sahip iken, bazen kendi kapasitesi ve yetenekleri konusunda yanılır. İnsan en çok da muhataplarını tanıma ve anlama konusunda hata yapar. Bunun ana sebeplerinden biri, insanın zahiri ve batıni olarak değişken bir yapıya sahip olmasındandır. Bu nedenle de insan ilişkilerinde ve değerlendirmelerinde temkinli davranmak zaruret olup, aksi durumlarda yanılgı mukadder olur...

Bütün bu anlattıklarımızı göz önüne aldığımızda, kim kimin imtihanıdır, kim kimin mükafatıdır asla bilinmez…

İşte bu nedenle denilmiştir ki;

Bir muhtaç yolunu kestiyse, söylenme; demek ki o günkü rızkı sende…

Biri kapına gelip senden verebileceğin bir şey istediğinde, reddetme; belki dileği sende…

Dostun derdiyle dertlendiğinde, şikayet etme; demek ki o gün derman sende…

Ağlayana sırt çevirme; belki de onu güldürmek sende…

Hasta olana bakıp geçme; belki Allah'ın izniyle şifa sende…

Sakın kendini de bir şey zannetme; çünkü kader böyle…

Ne yazıktır ki insanları tanıma ve anlamada bazen önyargılarımızın ve duygularımızın etkisinde kalıyor ve hata yapıyoruz. Oysa ki insanları değerlendirirken yapılan hatalar çoğu zaman kul hakkına girmeye sebep olur. Yolda gördüğünüz ve burun kıvırıp içten içe öfkelendiğiniz topuz saçlı ve küpeli bir genci gittiğiniz camide huşu içerisinde ve tadil-i erkan ile namaz kılarken gördüğünüzde düştüğünüz durum tam da budur. Yine, parktayken karşıki bankta oturan ve size dik dik baktığı için öfkelendiğiniz gencin gözleri görmeyen bir ama olduğu anladığınızdaki ruh hali de aynı durumdur. Bu örnekleri çoğaltmamız pek tabi ki mümkün, fakat konunun anlaşılması için bu kadarı kafidir diye düşünüyorum.

Dedik ya, kimin ne olduğunu ve ne olacağını asla bilemezsiniz...

İstanbul’un fethi ile çağ açıp çağ kapatan Fatih Sultan Mehmet Han çocukluğunda biraz yaramazlık yapınca, babası II. Murat “Ne kadar yaramaz bir çocuksun, senden adam olmaz…” diye çıkışır. Bu konuşmaya şahit olan büyük veli Akşemseddin Hazretleri ise duyduğu bu sözler üzerine gülümseyerek; “Peder ne der, kader ne der…” diye mırıldanır…

Çünkü Akşemseddin Hazretleri, babasının “yaramaz çocuk” dediği bir insana, kaderin istikbalde hangi payeleri nasip edeceğini Allah’ın bir lütfü ile görmüştü...

Bu husustaki bir başka hikaye de şöyledir;

Bir gün Mevlana hazretlerinin evine bir hırsız girer ve perdenin arkasında saklanır ki, niyeti gece olup herkes uyuduktan sonra perdenin arkasından çıkıp hırsızlık yapmaktır. Gece vakti Mevlana'nın bütün ailesi uyuduktan sonra, hırsızın hiç beklemediği bir olay gerçekleşir. Mevlana Hazretleri abdest alır ve namazlığını serip sabaha kadar nafile namaz kılar, hırsız da sabaha kadar perdenin arkasında beklemek zorunda kalır.

Hırsız bu durumuna çok üzülür, bir Mevlana'nın durumuna bakar bir de kendi durumuna. "Mevlana Rabbine yaklaşmak için sabaha kadar uyumazken, ben Allah'tan uzaklaşmak için sabaha kadar bekledim" der ve tevbe etmeye başlar. ''Allahım! Beni buradan selametle çıkar, tevbeler olsun bir daha hırsızlık yapmayacağım, bundan sonra senin rızanı kazanmak için uğraşacağım ve helal kazanç için çalışacağım" der.

Sabaha doğru Hızır Aleyhisselam Mevlana'ya gelir ve der ki, "Dönemin alimlerinden bir kaç alim bir ilim merkezi kurmuşlar bir başkana ihtiyaçları var, ama henüz tayin edecek birini bulamadılar. Senden kendilerine bir başkan tavsiye etmeni istiyorlar" der. Mevlana Hazretleri de Hızır Aleyhisselam'a, "Git bak, bu saatte uyanık birini bulursan getir onu tayin edelim" der. Hızır (A.S.) perdeyi kaldırır ve "Bu olur mu" diye sorar. Mevlana Hazretleri "Olur" der ve bir süre adama baktıktan sonra gülümseyerek şu sözleri sarfeder;

"Nereden nereye..."

Hikayeyi okuduğumda aklıma ilk gelen söz şu oldu;

Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli...

Gerçekten de öyle değil mi? Bir bakarsın gülsün, bir bakarsın külsün; ya da tam tersi. Herşey Allah'ın takdirindedir. Fetih Süresi 11'inci ayettte denildiği gibi;

“Allah size bir zarar gelmesini isterse veya size iyilik etmeyi murat ederse, Allah’a karşı herhangi bir şey yapmaya kimin gücü yeter?"

Son söz Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinden gelsin;

Harabat ehlini hor görme Zakir,

Defineye malik viraneler var...

Esen kalın...