Kim bilir kaç mevsim geçti üzerinden… Kaç baharda güldün, kaç kışta üşüdün… Kaç gece yıldızlara baktın da bir tek cevabını alamadın sorduğun soruların… Hayat akıp giderken sen hep biraz daha istedin. Daha fazla mutluluk, daha fazla sevgi, daha fazla varlık… Ama hiçbiri yetmedi, değil mi?

Doymadın dünyaya…
Bir lokma ekmek vardı önünde, ama başkasının tabağındaki daha sıcak geldi gözüne. Bir evin, bir yastığın, bir gölgen vardı; ama başkalarının ihtişamı hep seni kendinden uzaklaştırdı. Oysa dünya hep aynıydı. Ne verdiyse geri aldı, ne aldıysa da geri vermedi.

İnsan biriktirdin, eşya biriktirdin, anı biriktirdin… Ama bir boşluk vardı içinde, durmadan büyüyen, durmadan seni tüketen. Çünkü aradığın şey ne bu şehirdeydi, ne bu dünyada…

Gözünü kapattığın anlarda bile huzur aradın. Ama ruhun başka bir yerdedir senin. Belki çocukluğundaki masumlukta, belki annenin dizinde, belki de artık hiç dönemeyeceğin o eski sokaklarda.

Bak bir daha... Neye sahip oldun da mutlak bir doygunluk hissettin? Ne zaman şöyle içini çeke çeke “Tamam, işte bu!” dedin? Hep biraz daha, biraz daha… Oysa en kıymetli şeyler hep azla yaşanırdı. Az sevgiyle mutlu olanlar, az ekmekle doyanlar en zengin olanlardı belki de.

Ama sen…
Doymadın dünyaya…
Dünya da sana doymadı. Çünkü ikinizin de niyeti farklıydı. Sen kalıcı olmak istedin, oysa dünya geçici. Sen iz bırakmak istedin, o ise rüzgâr gibi silip geçti ne varsa ardında.

Ama ne garip…
Zaman seni beklemedi hiç. Sen hep erteledin; “Yarın hallederim”, “Bir gün mutlu olurum”, “Sonra yaşarım” dedin. Fakat hayat, seni hiçbir zaman yarına taşımadı. En güzel günlerini hayalini kurduğun geleceğe feda ettin. Oysa gelecek hep kaçtı senden, sen hep geçmişin gölgesinde yaşadın.

Bir sabah uyandığında aynada yüz çizgilerine baktın… O kırışıklıklar sana acı bir şey fısıldadı:
“Sen yaşamadın… Sadece geçtin bu hayattan.”

Birileri gülerken, sen sustun.
Birileri severken, sen bekledin.
Birileri sarılırken, sen hep temkinliydin.
Çünkü hep bir şey eksikti.
Hep bir şey daha olsun istedin.
Ama hayat hep yarım kaldı.

Bazen bir çocuğun kahkahasında unuttun her şeyi…
Bazen bir mezar taşında hatırladın yeniden.
Ölüm çok uzak sandın kendine ama aslında en yakın o geldi sana.
Çünkü her gün biraz daha öldün; ama hiçbir gün tam anlamıyla yaşamadın.

Doymadın dünyaya…
Çünkü bu dünya doyulacak bir yer değil.
Burada ne sevgi kalıcı, ne dostluk baki.
Burada her şey kiralık: mutluluk da, huzur da, beden de…

Ve şimdi sor kendine:
Ne götüreceksin yanına bu kadar hırsla biriktirdiklerinden?
Bir kefenin cebi yok ki, içine sevgisizliği sığdırasın.