Son birkaç gündür yaz mevsimine tam olarak “merhaba” dediğimiz zamanlardayız, Böylesi zamanlarda insan serin bir alanda demli çay eşliğinde dostları ile birlikte sohbeti özlüyor ancak herkesin ortak derdi olan pahalılık vesilesi ile bir araya gelmek eskiye göre son derece zor.
Böylesi zamanlarda hazır fırsat varken kütüphanemize kattığımız yeni kitapları okumak adına çaba sarf ediyoruz, bir kaç kitabı gözden geçirdikten ve diğerine bakmak adına kaldığımız yere ayraç yerleştirdikten sonra gözümüze bir anda Aytmatov'un "Cengiz Han'a Küsen Bulut" isimli eseri ilişince bir anda sanki uzun yıllardır göremediğimiz bir dostumuza kavuşmuş gibi seviniyor, duygulanıyor ve belki 50 kez okuduğumuz eseri elli birinci kez yeniden ve nefes nefese okuyor bir çırpıda bitiriyoruz.
Ünlü yazar Cengiz Aytmatov'un 'Cengiz Han'a Küsen Bulut' isimli yaklaşık yüz sahifelik eserini okuyan en azından duyan çoktur. Norma şartlarda 'Cengiz Han'a Küsen Bulut’, 'Gün Olur Asra Bedel' adlı romanın içinde yer alması gereken ve onu tamamlayan uzunca bir bölümdür.
Ancak o zor dönemlerde kaleme alınan eserde, KGB’yi en çarpıcı örneklerle en ağır bir şekilde suçlayan bu bölüme izin verilmemiş ve Aytmatov bunu ayrı bir roman halinde yayınlamak için hürriyet günlerini beklemiştir.
Hükümdarlık alanı sınırlarında bulunan varlıkların artık ülkesindeki insanlara yetmediğinin farkına varan Cengiz Han milletini doyurabilmek ve daha iyi bir yaşam sağlayabilmek adına batı ülkelerine sefer düzenleme ve oralardan elde edeceği ganimet ile daha rahat günlere erişeceğine inanır.
O günlerde ordunun çıktığı seferler ve aylar hatta yıllar süren savaşlar dolayısı ile kısa zamanda geriye dönme imkanı bulunmadığından sefere çıkan askerlerin eşleri ile birlikte savaş alanlarında olmak gibi bir mecburiyetleri vardı bu yüzden de bayanlarda eşleri gibi birer savaşçı olmaları kaçınılmazdı.
Böyle bir noktada daha rahat bir hayat için sefer hazırlıkları yapan Cengiz Han batı seferi sırasında kadınların çocuk doğurmasını doğa kanunlarına ve Tanrı’nın gücüne gidecek şekilde yasaklar ve bu durumu da "Biz Moğolların rahatı için batıyı fethetmek zorundayız. Sefere bir yıl var. Bugün ya da sefere yakın doğacak çocuklar savaş meydanlarında elimize ayağımıza dolaşır, bu yüzden bu süreçte başta doğan çocuk olmak üzere çocuğun annesini-babasını ve bütün sülalesinin kökünü kazıyacağım" şeklinde duyuru yapar.
Burada derdimiz elbette ki Aytmatov’un 'Cengiz Han'a Küsen Bulut' isimli eserini tanıtmak değil. Tarihçilere göre 1162 yılında doğan ve 65 yıl hayat sürdükten sonra 65 yaşında hayata veda eden ve yaşadığı zaman zarfında yine tarihçilerin bildirdiklerine göre dünya nüfusunun yüzde 11’lik bölümüne denk gelen yaklaşık 40 milyon insanı öldüren Cengiz Han'dan beri savaşlar bir türlü bitmedi. Savaşlarda ölen milyonlarca insana rağmen dünya bir türlü sulh bulmadı.
Dikkat edilirsen öteden beri savaşların temel sebebi daha iyi bir hayat adınadır. Dünyanın dört bir tarafında bulunan ülkelerin başındaki yöneticiler kendi insanlarının mutluluğu ve refahı adına yüzyıllardır başka ülkelere sefer düzenliyorlar, savaşı kazandıkları andan itibaren de o ülkelerin gelirlerini ganimet olarak kendi vatandaşlarına az-çok paylaştırıyorlar.
Savaşları dün daha çok askeri daha çok atı olan ülkeler kazanıyordu. Aradan geçen yıllar içerisinde gelişen teknoloji ile birlikte her ne kadar yine asker sayısı önemli olmaya devam etse de teknolojiyi daha iyi kullanan, çevresindeki ülkelere göre ilimde, teknikte mesafe alan ve bu mesafeyi de her geçen gün kendi adına açan ülkeler savaşlarda daha net galibiyetler elde eder oldular.
ABD’nin eski dış işeri bakanlarından Henry Kissinger savaşların nasıl boyut değiştirdiği ile ilgili olarak, "Eğer dünyada var olan petrol kaynaklarını ele geçirebilir ve kontrol altına alabilirseniz ülkeleri idare edersiniz. Ancak dünyada var olan buğdayı ele geçirebilirseniz bütün bir İnsanlığı idare edebilirsiniz” şeklinde savaşın hangi boyutlara doğru gittiğini de çok net bir şekilde ifade ediyor.
Dünya'nın kurulduğu günden bu zamana kadar devam eden savaşların bundan sonra da hiç durmadan devam edeceği artık aşikar. Ancak dün savaşın neticesini belirleyen piyade asker, at, top, tüfek bugün yok. Eskiden savaş denildiğinde akıllara gelen bu meteryallerin yerini bugün iletişim teknolojisi almış durumda.
Savaşlarda artık cephelere asker göndermenin bir gereği yok. Donanımlı bilgisayarların başındaki kullanıcılar sahaya sürdükleri sosyal medya kuruluşları vasıtası ile bir an da dünya coğrafyasındaki herhangi bir ülkenin sınırlarını değiştirecek. Onu da beceremiyorlarsa mevcut yönetimi saf dışı edecek atraksiyonları anında hayata geçirebiliyorlar.
Bundan 10-15 yıl önce eli kalem tutan yazar-çizer ya da yorumcular imkan buldukları her platformda "Birinci ve ikinci dünya savaşı yapıldı. Milyonlarca insan bu savaşta hayatını kaybetti. Yapılabilecek bir üçüncü dünya savaşı dünyanın sonu olur" şeklinde fikir ileri sürer ve üçüncü dünya savaşının her an kapıdan içeri girebileceğini anlatırlardı.
Ancak dünya üzerinde var olan değişimler bize göre artık üçüncü ya da dördüncü bir dünya savaşı ihtimalini imkansız kılıyor. Zira bugünlerde zaten dünyanın neresine baksanız orada mutlaka bir savaşın olduğunu ve emperyalist ülkelerinde savaş çıkan hemen her yerde konuşlandıklarına şahit olacaksınız.
İyiden iyiye tek kutuplu bir noktaya doğru giden dünyada ekonomik ve teknolojik savaşlar güçlü ülkelerin gücüne güç katarken zayıf ülkeleri tamamen güçten düşürüyor ve emperyalist ülkelerin kulu kölesi haline getiriyor.
Tek başına dünya nüfusunun yüzde 11'lik kısmını öldüren Cengiz Han'ı mı suçlamak lazım yoksa onun zamanından sonra kendisine rahmet okutacak kadar dünyayı yakıp yıkanlara mı kızmak lazım, işin doğrusu tam bir kafa karışıklığı yaşıyoruz.
İnsanların birbirini boğazlamadığı, herkesin kardeşçe yaşadığı bir dünyada olmayı düşünmenin nerede ise fantezi sayıldığı günlerde olsak da gelecek günleri bir gül bahçesi haline getirecek nesillerin hayata merhaba demesi ile hiç değilse bundan sonrası için umutlanmak gerekir diye düşünüyoruz.