“Sakarya’da bir havai fişek fabrikası havaya uçtu. Çok sayıda ölü ve yaralı işçi var.”

Bu haberi duyduğumuz da hissettiğimiz derin üzüntünün halet-i ruhiyesi henüz üzerimizdeyken ikinci bir patlama daha yaşandı.Ve bu sefer haberler şöyle;

     

“Hendek ilçesinde bulunan havai fişek fabrikasındaki patlamamış malzemeleri, kontrollü şekilde patlatmak için taş ocağına götüren kamyondan, malzemelerin indirildiği sırada büyük bir patlama yaşandı.” Yine ölen insanlarımız ve yaralılarımız var.

Bu iki elim hadise sonrasında yaşananların birçok yönüyle kamuoyunda konuşulacağı, son patlamayla beraber tartışmaların daha da alevlenerek devam edeceği beklenirken yine olan oldu.

Gündem değişti.

Türkiye’de gündemi belirlemede siyasilerimiz o kadar mahir ki onların gündemi dışında halka pekte kendi gündemlerini konuşacak bir ortam ve vakit kalmıyor.

Ülkemizde gündem disko topundan daha hızlı döndüğü için haliyle bu hıza ne toplumsal hafıza ne de bilinç yetişebiliyor.

Bu hızlı gündem içerisinde maalesef asıl konuşulması gereken önemli meseleler tam anlamını ve yerini bulamadan başka “olduktan ve öldükten” sonraları için tekrar konuşulmak üzere rafa kaldırılıyor.

 Bunları doğal karşılayanlarınız olabilir. Burada doğal olmayan yaşananlardan ders çıkartmadan sürekli olayların peşinden sürüklenen halimiz.

“Türkiye , olduktan ve öldükten sonrasını konuşan insanların ülkesi olmaktan ne zaman çıkacak”

Ne zaman ülkesi için olanlar ve yaşayanlar için bir derdimiz olacak.

Bilmiyorum.    

Bu patlamalar sonrasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı , Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı hemen geleneksel reflekslerini vererek ülke genelinde ilgili mevzuatlar etrafında il müdürlükleriyle yazışmalar ve  denetimler yaptılar.

BEKRA beyanları revize ettirildi. Kısa bir zoraki hassasiyet dönemi sonrası herkes dağılabilir, çünkü konu kapandı.

Biz yine de uzun süredir mumla aranan kamu vicdanı adına sorumuzu soralım.

“Ülkemizde kurulu bulunan kimya tesislerinin kendi faaliyetleri sonucu oluşan büyük kazaları önleyebilecek, uygulanabilir bir güvenlik politikası ve acil durum planı var mı?”

Ve bu işletmeler yeterince nitelikli valilik müfettişleri maharetiyle denetim altında mı?

Mevzuatlarımız maşallah, kural kural üstüne denecek şekilde hazırlanıyor.

Olaylar prosedürlere yine boğulup işin içinden çıkılmaz hallere getirilip, sonrasında “kanun var ama uyan yok” noktasında kendimizi buluyoruz.

Tehlikeli maddeler bulunduran kuruluşlarda büyük endüstriyel kazaların önlenmesi ve muhtemel kazaların insanlara ve çevreye olan zararlarının en aza indirilmesi amacıyla bir yönetmeliğimiz var.

 “Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi Ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik”

Bu yönetmelik yıllardır var. Hatta kısa süre önce tekrar yenilendi. Bu bağlam da en az 10 tane daha kimyasalların yönetimi hakkında mevzuatımız var. Ama hangisi bu zamana kadar ne kadar uygulama bulmuş, bulanlar da ne kadar mahir denetimcilerin elinden geçti.

Tartışılır.

Kamuya sorarsan işveren suçlu, çünkü yönetmelikler öyle söylüyor. İşverene sorarsan daha yeni denetim geçirdik, hiçbir eksiğimiz söylenmedi.

Bu olayları detaylarıyla incelediğiniz de yer, zaman, kurumlar, sebepler, sonuçlar vb. birçok şey değişse de değişmeyen tek gerçek tarafların samimiyetsizliği.

Yazıyı bitirirken şunu da söylemek lazım. Kimyasal yönetim işi kolay bir iş değildir.

Uzman olmayan ve kural tanımayan insanların elinde canlı bomba gibi olduğunu en son yaşadığımız örnek bize en acı şekilde tekrar hatırlattı.

Birçok belediye bundan sonra etkinliklerinde havai fişek kullanmayacaklarını açıkladı.

Bence yerinde bir tepki. Ama yine sonuç vermeyecektir.

Bu patlamalarda bize gösterdi ki gerçeklerden kopuk politik at gözlüklerimiz kırılmadan bu meselede de yol almamız kısa vadede zor gözüküyor.