Şu günlerde yolda yürüyen herhangi bir vatandaşımızı çevirip “-Ayasofya siyasetin neresinde.?” diye sorsak alacağımız cevap “Ayasofya siyasetin tam göbeğindedir” olacak, Bu cevap sağcı-solcu-inançlı-inançsız kim varsa herkesin ortak kabulü durumundadır.
Sol cenahta siyaset yapan dostlarımız bize kızmasınlar ama o tarafta biz bildik bileli Ayasofya ile ilgili olumlu bir çaba görmedik ancak Allah var yine o cenahtan “Ayasofya Cami olarak ibadete açılmasın” şeklinde de itiraz eden kimseye de en azından biz denk gelmedik.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasını yıllar yılı kendisini sağda gören Milliyetçi-Muhafazakar kesim dert etmiş ve bu derde derman olacak siyasetçilerin dudaklarından dökülecek ifadeleri beklemişti.
Birkaç kez daha belirtmiştik, Ayasofya’nın Cami olarak ibadete açılması ile ilgili talepler 12 Eylül 1980 ihtilali öncesinde de vardı ancak o tarihlerde Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasını isteyen siyasi organizasyonların tek başına iktidara gelecek sayıda milletvekilini TBMM’ye taşıyamamaları bu talepleri son derece cılız bir şekilde bırakıyordu.
12 Eylül 1980 ihtilali öncesi Sağ hükümetler genellikle Süleyman Demirel başkanlığında ve koalisyon partileri y-tarafından oluştuğundan geri kalan zamanlarda da Hükümetler Bülent Ecevit tarafından kurulduğundan Ayasofya’nın cami olarak gündeme gelmesi de zorlaşıyordu.
Dikkat edilirse Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması ile ilgili taleplerin tavan yaptığı dönemler 1983 yılında iktidara gelen Turgut Özal başkanlığındaki ANAP zamanıdır, 1983 yılına kadar tek başına iktidar yüzü göremeyen sağ cenah Özal’ın başkanlığında “Dört eğilim” halinde iktidara gelince parti içerisindeki Milliyetçi ve Muhafazakar kitle Ayasofya ve Başörtüsü için “Bu gün değilse ne zaman.?” Sorusunu her zamankinden daha fazla sormaya başladılar.
12 Eylül Cuntası tarafından gerçekleştirilen ihtilal sonra partileri kapatılan ve siyasi yasaklı hale getirilen Süleyman Demirel-Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan-Alparslan Türkeş ve Deniz Baykal başta olmak üzere çok sayıda siyasetçinin tekrar siyaset sahnesine dönmesi daha çok 1989 yılındaki yerel seçim dönemine denk gelir.
1983 yılından sonra Sol partilerin bir türlü iktidara gelememesi ve iktidarın sürekli sağdaki Milliyetçi-Muhafazakar partiler tarafından ele geçirilmesi yukarıda da belirttiğimiz gibi Başörtüsü ve Ayasofya ile ilgili taleplerin en üst noktaya çıktığı toplantı gösteri ve mitinglerinde çok büyük kalabalıklar topladığı zamanlardı.
Ayasofya’nın Cami olarak ibadete açılması Turgut Özal döneminde olmadı, Süleyman Demirel döneminde olmadı, Necmettin Erbakan döneminde olmadı, “Alparslan Türkeş başbakanlık koltuğuna otursaydı Ayasofya’yı cami olarak ibadete açarmıydı.?” sorusuna ise an itibarı ile cevap vermemiz işin doğrusu çok zor.
03 Kasım 2002 tarihinde iktidara gelen AK Parti seçmeninin işin doğrusu ilk dönemlerde böyle bir beklentisi de yoktu, O günler daha çok Üniversitedeki öğrencilerin başörtüsü serbestisi için çaba gösteriliyor dolayısı ile Ayasofya ikinci planda kalıyordu.
Geçtiğimiz yıllarda Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması ile ilgili söylemler tavan yapınca hepimiz “bir an önce açılması gerekiyor” fikrinde ittifak etmemize rağmen bir taraftan da “Türkiye’de çok sayıda cami var ama Ayasofya bir tane dolaysı ile bu hali ile kalması sanki daha hoş olur, Zaten Ayasofya’nın bir tarafında da isteyen gidip namaz kılabiliyor durduk yerde bir kriz çıkarmanın anlamı da yok” şeklindeki görüşte birleşen önemli bir kitle vardı.
Bir kez daha belirtiyoruz, bizim Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması ile ilgili yapılan ne kadar miting-gösteri varsa katılmadığımız nerede ise yok gibidir, Yıllar yılı talep ettiğimiz bu beklentinin AK Parti iktidarının 18. Yılında cevap bulamaması da bizi bir taraftan üzüyor ancak bir taraftan da “Dünya değişiyor, bizde değişiyoruz, Türkiye’nin Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasından çok daha önemli problemleri var, bu yüzden bu problem daha uzun bir süre rafta bekletilebilir” fikrinde birleşiyorduk.
Danıştay’ın önceki gün verdiği kararın arkasından Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasını süreci resmen tamamlanmış oldu, 24 Temmuz tarihinde kılınacak Cuma namazı ile birlikte süreç belli bir aşamaya gelecek, Ondan sonraki dönemlerde Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasının bize ne tür faydalarının yada Zaralarının olup olmayacağını da hep birlikte görmüş olacağız.
Bize bu süreçte Ayasofya’ya gidip namaz kılacağız, yıllar yılı mücadelesini verdiğimiz bir problemin çözüme kavuşturulmasının keyfini yaşayacağız, Etrafımızdakilere bir ömür boyu nasıl kavga verdiğimizi anlatacağız.
Ancak bütün bunlarla birlikte diyeceğimiz odur ki Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasının siyasete fazla bir şekilde yansıma ihtimali yok gibidir, Zira son birkaç aydır sürekli gündemde olan bu mesele için sağcısı-solcusu-Ateisti-Dinlisi-Dinsizi hep bir ağızdan “Ne gerek var bu işi bu kadar köpürtmeye, Ayasofya iki satırlık bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Camiye dönüştürülür” fikrinde ittifak etmişti.
Türkiye başörtüsü sonrası Ayasofya üzerinden de rahatladı, Bu aşamadan sonra özellikle Milliyetçi ve Muhafazakar seçmenin “Siyaseten şöyle bir sıkıntımız daha var” diyeceği hiçbir şey kalmadığından artık hayatımıza bire bir etki yapan başta Ekonomi olmak üzere diğer problemlerin çözümü için çaba göstermek gerekiyor.
Biz çocukken Ayasofya siyaset üstüydü, bugünde siyaset üstü, Meseleye bu açıdan bakıldığı takdirde hepimiz rahat edeceğiz.