"Paşam!" dedi beyaz tülbentli yaşlı kadın. 
Ömer, ahşap evin dış kapısını yeni kapatmıştı. Sesi duyunca geri ve kapının hemen üzerindeki penceredeki kadına döndü.
"Efendim, anne?"
"Paşam, babanın ilacını almayı unutma. Geç de kalma olur mu? " 
"Olur, benim güzel anam."
dedi. O yoluna devam etti. 
Yaşlı kadın ise söylenerek içeri girdi:
"Bu çocuk her gün nereye gider?

Niye bizi yalnız bırakır?

Neyse ben içeri adamın yanına geçeyim." dedi. 


Dizlerinin ağrısını unutmuşçasına odaya ilerledi.

Kendini kanepenin üzerine bırakınca, dizlerini tutmaya ve hatırladığı diz ağrılarını sindirmeye çalıştı.
Karşı tekli koltuğa döndü:
"Bey! Senin hiç mi dizlerin ağrımaz?" dedi.
Karşıdan hiç  bir cevap gelmedi.  Yaşlı kadın konuşmaya devam etti:
"Bey, bugün hava çok sıcak. Güneş adeta ortalığı yakıyor. Sen yine takım elbiseni giymişsin, karşıma oturmuşsun. Ama neden konuşmuyorsun, anlamıyorum?"


Kadın dizlerine yüklenerek, kanepeden kalktı ve pencerenin kenarına ulaştı.

Yukarıdan aşağıya doğru sarkmış artık beyazlığı gitmiş, sarımtırak olmuş tülü kenara çekti. Odanın içi biraz daha çok ışık aldı. Yaşlı kadın günün havadislerini anlatır gibi başladı konuşmaya:


"Bak bak karşı komşu Ali Bey, yine elinde bastonu ile yaslana yaslana gidiyor. Biraz sonra elinde bir poşet ile dönüp gelir. Ayşe kız bugün koşturmadığına göre acelesi yok. Şu gençlere bayılıyorum, kol kola girmişler, kulaklıkları takmışlar, uzaklaşıp gidiyorlar. Ne oldu? Köpekleri mi soruyorsun? Her zamanki yerlerinde, karşı yeşilliğin içine uzanmış yatıyorlar...."


Kadın her şeyi anlatmış idi. Yavaş adımlar ile mutfağa gitti ve biraz sonra elinde bir şişe su ile geldi. Masanın üzerinde renga renk çiçek açmış menekşeleri severek onlara su verdi.

Tekrar mutfağa giderek geri döndü ve kanepenin üzerine diz ağrılarını hatırlayarak yine yıkıldı. Gözlüğünü çantanın içinde aradı ve başladı tığ ile ipi çevirmeye. Saatlerce tığ ve ip ile uğraştı. 

Zaman zaman beyine laf atsa da yine cevap alamıyordu. 
"Saatlerce oturur durursun orada. Sesin çıkmaz. Önceden radyodan türküler dinlerdin. Bana sürprizler yapardın, ‘Sıradaki türkü senin,’ derdin. Bazen televizyonda Türk filmi seyrederdik. Filimdekiler ile ağlar, onlar ile gülerdik. Hele gazeteden bana günlük falları okurdun. Hiçbiri de tutmadı ya. Şimdi niye konuşmuyorsun bey? "


Uzun süre bir sessizlik oldu. Kadın elindekileri bir kenara bıraktı karşı sandalyeye döndü:
“Bizim Ayşe kız evlendi mi?” sorusunu sordu. Ama cevabı da kendisi verdi.
Hani Mahmut dayımın torunu vardı ya, o işte? Sen de herkesi unuttun bey. İnsan dayısını, dayısının oğlunu unutur mu? Bak ben hepsini sana anlatıyorum.”


Kapının sesi ile konuşmayı bıraktı.  Sevinerek ayağa kalktı ve "Paşam!" diye seslendi.
"Ben geldim anne!"
Genç adam elindekileri mutfağa bıraktı. Her zamanki gibi annesi yemek için onu bekliyordu.

Annesi ondan önce mutfağa girmiş, masayı hazırlamaya başlamıştı bile. Y

anına gelen oğluna günlük yaptıklarını tek tek anlattı. Yavaş yavaş yemek hazırlıkları tamamlanmıştı. Oğluna döndü:
"Paşam! Babanı da al gel."
Biraz sonra sadece oğlan, annesinin karşısına oturdu...