Ülkemizde bütün Dünya’ya olduğu gibi göz yaşlarıyla 10 mart2020 tarihinde korona virüsü gündeme giriş yaptı.

Bakan Koca’nın 29 Ocak 2022 tarihinde Aksu Eğitim ve Araştırma Hastanesi açılışında:"Grip olan vatandaşlarımızın sayısını günlük olarak ilan etsek misal görünümlerle karşılaşacağız. Gripten kaybettiğimiz vatandaşlarımızın sayısını günlük olarak açıklasak salgından farklı olmadığını göreceğiz. Müsterih olunuz, en makus günler geride kaldı.« sözleriyle son buldu.

Bu sözlere rağmen halkın tedbirlerde azaltmaya gitmemesi üzerine Erdoğan korona oldu.

Ve Mehmet Barlas 8 Şubat 2022 tarihli köşe yazısındaki;

«Maske işe yarıyorduysa Erdoğan niye covid. PCR işe yarıyorsa Erdoğan’ın yanına PCR'sız girilemiyordu. Aşı İşe yarıyorduysa Erdoğan niçin KORONA oldu.»

Sözleriyle salgın konusu resmi kanallar tarafından kapatıldı. 

Başladığı tarihten resmi bitişine kadar toplam 702 gün geçti. Ve toplam 100.000 kişi resmi kayıtlara göre bu salgın nedeniyle yaşamını yitirdi. 

***

Sayıların tek başına anlam ifade etmeyeceğini ve kıyaslanabilir başka verilerle anlamlanacağını düşünüyorum. Mesela ülkemizin nüfusu 80 milyon civarındadır. Ölüm için yaş ortalaması ise 100 yaştır diye düşünelim. Bu durumda her yıl nüfusumuzun 100’de 1 oranında azaldığını yani 

(80 milyon / 100 = 800 bin) her yıl 800 bin vatandaşımız çeşitli nedenlerle yaşamını yitirdiğini söyleyebiliriz.

Bu durumda ülkemizde her yıl 800 milyon kişi yaşamını yitirirken, 2 yıl içerisinde de 100.000 kişi de yaşamını korona virüsü nedeniyle kaybetmiştir dememizde bir sakınca oluşmayacaktır.

Süreçte 702 günde toplam 100.000 kişi yaşamını kaybettiyse, (100.000 / 702 = 142) ülkemizde 142 kişi günlük koronayabağlı nedenlerle ölmüştür ve 81 ilimiz olduğuna göre  (142 kişi / 81 = 1,75 ) günlük il başına 1,75 kişinin korona nedeniyle yaşamını yitirdiğini söyleyebiliriz.

İstanbul ilimizde toplam 38 ilçe bulunmaktadır. Yani koronayabağlı olarak 38 ilçede bazen 1 bazen 2 kişi yaşamını kaybetmiştir diyebiliriz.

***

İşte tamda bu istatistiklerle birlikte; eğer virüs bu kadar düşük ölüm oranına sahipse, bütün Dünya insanlığı açlığa götürücü, fakirleştirici tedbirleri niçin uyguladı sorusu akıllara gelmektedir.

***

Korona’nın bir başka enstrümanı olan PCR üzerinden konuyu ele alacak olursak, ülkemizde 15,5 milyon çoğul kişi PCR sonucunda virüs taşıyıcısı olarak tespit edilmiştir.  Yani Virüs 2 yıllık resmi salgın sürecinde ((15 milyon / 80 milyon) * 100 =  %19) nüfusun %19’luk bölümüne bulaşmıştır. Yani eğer bu süreçte hiç tedbir alınmamış olsa bile büyük bir salgından söz etmek mümkün olmayacak ve  ülkenin tümüne bulaşarak salgın bitmiş olacaktı..

***

Bitti denilen salgın yeniden geliyor. Plandemist platformlar vücutta beliren bu cilt hastalıklarının aşıların yan etkisi olduğu konusunda ısrarcı olurken küresel örgüt, Dünya Sağlık Örgütü yeniden salgın ilan etme derdine düşmüş. Tabi bu da ister istemez daha önce yapılan aşıların etkinliğini sorgulatıyor.

Sanırım işin en can alıcı kısmı zaten aşılamaydı. Çünkü aşılar’ın bulaşmayı engellemediği çok sayıda doz aşı olan kişilerin hastalanmasından açıkça görülmektedir. Yine devlet başkanları da aşılı olmalarına rağmen virüs kapmışlardır. Bir başka yönüyle aşılama öncesi dönem ve aşılama sonrası ölüm sayıları kıyaslandığında da ölüm sayılarında kayda değer bir azalma görülmemektedir.

Öyleyse soralım. Belli ki virüs için aşı üretilmemiş. Pekiaşılama yapabilmek için virüs mü ürettiniz? Ateş olmayan yerden duman çıkmazmış, insanı dijitalleştirmek mi istiyorsunuz? 

Şimdilerde varyant uydurmanızın da nedeni acaba insanın içine koyduğunuz nano partiküllerdeki azalan kısmı telafi etmek mi?

Mütemmim cüz haline gelen virüs-aşı kandırmacasından kaçabilmek dileğiyle