Çarşamba gecesi Trabzon’dan, İstanbul Sabiha Gökçen hava limanına uçmak için uçuş saati gelen uçağa geçtik, çantalarımızı yerlerine koyduk, kemerlerimizi bağladık, cep telefonlarımızı uçuş moduna aldık ve uçağın hareket etmesini beklemeye başladık.
Tam uçuş saati gelmişken Pilot “Değerli yolcularımız İstanbul Sabiha Gökçen hava limanında sert esen fırtına dolayısı ile uçuşumuz on beş dakika gecikme ile yapılacaktır” şeklinde anons yaptı,.
Bu anons her ne kadar memnuniyetsizlik yaratsa da “Geç olsun güç olmasın” anlayışı ile “nasıl olsa on beş dakika çabuk geçer” diye beklemeye başladık.
On beş dakikanın dolmasına saniyeler kala pilot bu kez “Değerli yolcularımız İstanbul Sabiha Gökçen hava limanında fırtına dolayısı ile sert fırtına devam ediyor bu yüzden oradan gelecek talimatı bekliyoruz” şeklinde ucu son derece açık bir anons yapınca yolcuların büyük bir kısmında “biz bu gün buradan çıkamayacağız” sesleri yükselmeye başladı.
Böyle bir noktada gelenektir, Uçak firmaları yolcuları biraz olsun sakinleştirmek adına önce kek ardından da su dağıtırlar, Bu seferde öyle oldu hosteslerin bir kısmı kek bir kısmıda su dağıtımı yapmaya başladılar.
Kek ve su dağıtımı tamamlanmış durumda iken yan tarafımızda oturan 55-60 yaşlarında bir kadın yolcu hostesi çağırarak “-Evladım bu kadar zulüm varken bize neden İsrail malı kek dağıtıyorsunuz.?” şeklinde bir soru yöneltti, daha da önemlisi hosteslerin cevap vermesini beklemeden kek üzerinden İsrail ile ilgili dakikalarca olumsuzluk anlattı durdu.
Kadın yolcunun “İsrail malı” dediği kek ve su daha çok muhafazakar kesimin tercih ettiği ve artık dünya markası haline gelmiş bir kurumun ürünü olunca zaten uçağın geç kalmasına sinirlenen yolcuların epey bir kısmı anında karşı tez üretmeye başladılar.
Kadın yolcu da bu söylenenlere karşı hücuma geçince, kullandığı telefondan, koluna taktığı saatten, bindiği uçağa kadar orada ne kadar ürün varsa tamamının menşei bir çırpıda ortaya dökülmüş oldu.
Bizde fırsattan istifade kekin paketini açıp yemeye başlayan yolcuya “-abla sen keki ye eğer yemiyorsan ver biz yiyelim ama sen bu ürünler üzerinden eşyaları sınıflandırmaya kalkarsan eline yerli ve milli sadece plastik çamaşır leğeni kalacak” dediysek te kadın yolcunun elinden keki ve suyu alamadık.
Yılardır tadını ve markasını bildiğimiz ve severek yediğimiz keki biranda “İsrail Malı” diye yaftalayan ablamız telefondan gelen mesajı yanındaki 17-18 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğimiz torununa okutunca kekin İsrail markasını 300 kadar uçak yolcusuna kabul ettirmeye çalışan ablamızın okuma yazma bilmediği de ortaya çıkmış oldu.
Kadın yolcu bu şekilde iddialaşmaya devam edince çok sayıda uçak yolcusu “-Bizim kek yemeğe niyetimiz yoktu ancak sen bilmediğin bir konuda ahkam kestiğin için biz bu keki seve seve yiyeceğiz ve hosteslerden yenisi isteyeceğiz” şeklinde tavır koyma başladı.
Kadın yolcunun bu şekildeki konuşmasını görünce bir anda sabahlara kadar doğru olmayan bir çok hadiseyi toplumun bir kesiminde doğruymuş gibi kabul ettirmeye çalışan ne yazık ki bunda da başarılı olan yazar-çizerlere-yorumculara bir kez daha “-Allah size merhamet versin” demekten kendimizi alamadık.
Türk insanı bu şekildeki yönlendirmeler dolayısı ile gerçekten çok büyük bir kavram kargaşası yaşamaya başladı, böyle bir kargaşa içerisinde neyin doğru neyin yanlış olduğu da tam olarak anlaşılamadığından artık ikiye ayrılmış durumda olan vatandaş yanlışta olsa ısrarından vazgeçmiyor ve koruduğunu düşündüğü kaleyi de teslim etmek istemiyor.
“Bu durumun kime ne faydası var.?” sorusun cevap aramaktan işin doğrusu bizde helak olmuş durumdayız.
Bu kadar yönlendirmeye , manipülasyona vallahi can dayanmaz.