Düşünmek insanoğlu için son derece önemli ve zaruri bir eylemdir. Herşeyin bir bedeli olduğu gibi, düşünmeden söylenen sözlerin ya da yapılan eylemlerin de bir bedeli vardır. Söz konusu bedel bazen insan hayatına bile mal olabilecek boyutta olabilir. Bu nedenle atalarımız "Bin düşün bir söyle" demişlerdir...

Düşünme, ağırlıklı olarak araştırma ve yakından incelemeyi gerektiren hususlar üzerinde zihnen yoğunlaşmaktır ki, bunun için zaman ve uygun koşullar gerekir. "Acele işe şeytan karışır" denilmiş olsa da, bazen karşılaştığımız ani durumlar karşısında düşünmeye yeterince vaktimiz olmaz ve ne söyleyeceğimizi ya da nasıl davranacağımızı bilemeyiz. İşte böylesi durumlarda bizi kurtaracak tek şey, hızlı düşünme ya da kıvrak zekadır.

Eskilerin "Surat-ül Bedihe" dedikleri kıvrak zeka, lügat manasıyla doğuştan, ön hazırlıksız ve doğal bir biçimde kavrama yetisi anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle, olaylar ve olgular hakkında hızlı bir şekilde karar verme işlemine kıvrak zeka denilir.

Bu bağlamda kıvrak zekanın bir ürünü olan hazırcevaplık, her anda ve her ortamda sorulan sorulara anında cevap üretebilme yeteneğidir ki, tabiri caizse çoğu zaman hayat kurtarır...

Hazırcevaplığın temelinde çok kelime bilmek yatar.

Bir yazar, kendisinin hazırcevaplılığı üzerine sorulan soruya şöyle cevap vermiştir:

”Hergün düzenli olarak sözlük okuyorum. Hatta sözlükle geçirdiğim vakit, kitap okuma seanslarımdan daha da uzundur.”

Yazarımız kelime bilgisini artırmak için düzenli olarak sözlük okumayı tercih etse de, bana kalırsa sıkça konuşmak ve çokça okumak kelime bilgimizi artırmadaki en önemli iki etkendir.

Hazırcevaplığın, içimizde hiçbirşeyi tutmayarak ve anında cevap vererek kendimizi iyi hissetmemizi sağladığı ve son olarak da kinliciliği önlediği gibi olumlu yönlerinin olduğu söylense de, bazen tehlikeli olduğu gerçekliğini de unutmamalıyız.

Zira hazırcevaplık ile patavatsızlık arasında çok ince bir çizgi vardır. Eğer boğazımızın dokuz boğum olduğunu unutur da aklımızdan her geçeni anında söylemeye kalkarsak, daha sonra pişman olacağımız lafları sarfetme ihtimalimiz çok yüksektir. Hazırcevaplık, duyarlılık ve sağduyu ile birleştiğinde anlamlı ve değerli bir hal alır ki, aksi durumlarda patavatsızlığa dönüşmesi mukadderdir...

Tarih kıvrak zekaya sahip insanlarla ve efsaneleşmiş kıvrak zeka örnekleriyle doludur. Şimdi hep birlikte bu örneklerden bazılarına göz atalım;

Napolyon İspanya’yı yendiğinde İspanya kralı, "Siz ancak para ve mal için savaşırsınız, biz ise namusumuz ve şerefimiz için savaşırız" demiş. Bunun üzerine Napolyon "Evet, insanın neyi eksikse onun için savaşır" diye cevap vermiş...

...

Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen, yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:

– Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem, der.

Diyojen, kenara çekilerek gayet sakince şu karşılığı verir:

Ben çekilirim.

...

Bir toplantıda, bir genç Mehmet Akif’ i küçük düşürmek ister ve “Affedersiniz, siz veteriner misiniz?” diye sorar. Mehmet Akif hiç istifini bozmadan “Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?” diye cevap verir.

...

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona "Sen sır saklamayı bilir misin?" diye sormuş Vezir “Evet hünkarım, bilirim” deyince Yavuz cevabı yapıştırmış, “İyi, ben de bilirim.”

...

Adamın yeni çalışmaya başladığı mağazada kadının biri yarım kivi almak ister. Adam olmaz molmaz derken, müdürüme sorayım der ve müdürüne gider. Müdüre "Efendim aptalın biri yarım kivi almak istiyor" der demez sözkonusu müşterinin hemen arkasında olduğunu ve müdüre söylediklerini duyduğunu farkeder. Adam hiç istifini bozmaz ve ardındaki bayan müşteriye işaret ederek "Efendim bu hanımefendi de diğer yarısını almak istiyor" der.

...

Tanıdıklarından biri, yazdığı romanın müsveddelerini Neyzen Tevfik’ e göstererek fikrini sorduğunda, Neyzen "Beğenmedim" der. Adam ”İyi ama siz hiç roman yazmadınız ki" deyince Neyzen Tevfik ”Ben yumurtanın tazesini bayatını iyi anlarım, ama bu güne kadar hiç yumurtlamadım.” cevabını verir.

...

İri yarı bir adam ufak tefek bir adamın ensesine bir şaplak indirir. Ufak adam hırsla döner, ama bakar ki karsıdaki adam iri kıyım biri, ama şu soruyu da sormuş bulunur:

- Gerçekten mi vurdun, yoksa şaka mı?

İri adam "Gerçekten vurdum, ne olacak?" deyince , ufak tefek adam şu cevabı verir;

- Ha, tamam o zaman, şakadan hoşlanmam da...

...

Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş.

Bir gün eşi Sokrates’e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor, bir kova suyu alıp Sokrates'in başından aşağı boşaltmış. Sokrates, gayet sakin, "Bu kadar gök gürültüsünden sonra zaten bir sağanak bekliyordum” demiş.

...

Meşhur bir filozofa, “Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?” diye sorulduğunda, “Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan” demiş.

...

Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile’ ye hasımlarından biri, “Efendim, kulaklarınız bir insan için biraz büyük değil mi?” diyerek dalga geçince, Galile, “Doğru, benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?” diyerek karşılık vermiş.

...

Esen Kalın...