2018 yılında Türkiye’nin geçtiği “Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin bize verdiği en büyük zararı ne oldu.?” sorusunun en iyi cevabı “84 milyon ülke nüfusunu tam ortadan ikiye ayırdı” olacaktır.

Dikkat edin özellikle son iki yıldır Türkiye’yi ilgilendiren hangi konu olursa olsun halk ne söylendiğine bakmadan sadece söyleyene bakarak anında taraf oluyor, söylem kendi siyasi kulvarından geliyorsa bunu “doğru” başka bir noktadan geliyorsa hiç düşünmeden “Yanlış” olarak değerlendiriyor.

Yıllar önce dört kişinin bulunduğu bir grupta tartışılan bir konu ile ilgili bazen dört kişinin kararı aynı oluyor, bazı zamanlarda üç kişi olumlu yada olumsuz karar veriyor bir kişide diğer üç kişinin karşısında duruyordu.

Şu sıralarda şartlar ne olursa olsun, ortaya siyaseten atılan bir söylem topluluğunun yarısı tarafından anında kabul görüyor diğer yarısı da karşısındaki ne diyorsa onların karşısında durmayı adeta bir “vatan savunması” olarak değerlendiriyor.

İşin bunlardan daha kötüsü bizi tam ortadan bölen bu kötü durum düzeleceğini her geçen gün daha da kötüleşiyor, Şu ana kadar görmediğimiz daha doğrusu görmek istemediğimiz bir sürece doğru sürüklenirken halen daha ne yapılması gerektiği ile bir çözüm önerilmiyor.

Bizim insanımız siyaset yapmayı siyaset konuşmayı ve mensubu bulunduğu siyasi partiyi daha yukarılarda görmeyi sever bunun içinde çaba gösterir, sözünün, hatırının geçtiği kim varsa onları da mensubu bulunduğu siyasi partiye oy verdirmeye çalışır.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gelmeden önce TBMM’ye girmesi muhtemel çok sayıda siyasi parti sadece kendi propagandasını yapar böyle olunca da çok sayıda siyasi partinin yine çok sayıda seçmeni olurdu.

Sözünü ettiğimiz seçmen kitlesinin seçimde verdiği oylar sonucu ortalama yüzde 30 civarında oy alan bir parti iktidar olur, çıkardığı milletvekili sayısı yeterli olduğunda hükümeti kurar eğer sayı yetmiyorsa kendisinden daha az oy alan partiler ile koalisyon yapardı.

2018 yılında tanıştığımız Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi için bırakın yüzde 30’u yüzde 40’ı yüzde 49 hatta yüzde 50 oy bile bir anlam ihtiva etmiyor zira iktidarda kalabilmek için lazım olan oran yüzde 50 artı bir.

Böyle bir durumda yüzde 50 oy alarak iktidar olmak isteyen bir siyasi fikir mecburen kendisine yakın gördüğü siyasi partiler ile siyasi ittifak yapmak zorunda kalıyor ve yüzde ellinin mecbur olduğu bir siyasi arenada  seçmen de ister istemez tam ortadan ikiye bölünüyor.

Bugün yaşadığımız sıkıntıların temel kaynağı da budur, sokağa çıkın karşınızdaki muhatabınız anında “Siyah” yada “Beyaz” diyor , kendisine “-Yahu arkadaşım siyah ile beyazın arasında yüzlerce ara renk var sen neden işi getirip iki renkte sabitliyorsun.?” deseniz de bunun hiçbir anlamı olmuyor.

Bizi derinden yaralayan hepimizi derin endişelere sürükleyen bu zor süreçten nasıl çıkacağımız le ilgili işin doğrusu hiçbir fikrimiz yok, toplumun içerisine düştüğü umutsuzluğu, karamsarlığı ve buna bağlı olarak yaşadığı endişe bizi de büyük acılar içerisinde bırakmaya devam ediyor.

Çözümün sadece birlik ve beraberlikten geçtiği bir noktada bu ayrışmayı durduracak olan hepimizin bildiği gibi siyasetçilerdir ve hepimiz siyasetçilerin olup biteni bir kenara bırakıp sevgi ve hoşgörü ortamını sağlayacak beyanlarda bulunmalarını bekliyoruz.

Her türlü olumsuzluğa rağmen.