Vicdan terazisinin ayarı bozulursa.

Geçtiğimiz Pazar akşamı ülkemiz ve milletimiz adına son derece gurur verici bir hadise gerçekleşti; "Filenin Sultanları" lakaplı bayan milli voleybol takımımız Sırp milli takımını yenerek tarihinde ilk kez Avrupa şampiyonluğunu kazandı.

Setlerde 2 defa öne geçen Sırpları nihayet karar setinde yenen Sultanlar, hem üst üste 15'inci galibiyetlerine imza attılar, hem de tarihimizde ilk kez Avrupa şampiyonluğunu kazandılar. Hepsini canı gönülden tebrik ediyorum...

Bugün sizlere, maçların oynandığı dönemde başlayıp halen de devam eden birtakım garabetten bahsetmek istiyorum. Ne yazık ki gene sevinmesini bilemedik, gene elma ile armudu karıştırdık ve nihayet koskoca bir başarıyı kısır çekişmelere kurban ettik...

Bilindiği üzere ülkemizin milli takımlarına verilen anlamlı lakaplar var; mesela erkek voleybol milli takımımıza "Filenin Efeleri", erkek basketbol milli takımımıza "12 Dev Adam", bayan basketbol milli takımımıza da "Potanın Perileri" diyoruz. Bu lakaplara benzer olarak, bayan voleybol milli takımımızın ünvanı da "Filenin Sultanları"dır.

Ne yalan söyliyeyim, ben bu ünvana bayılıyorum. Gel gelelim birileri bu ünvandaki "Sultan" kelimesine kafayı takmış durumda. Neymiş efendim sultan kelimesi bizim Osmanlı padişahlarının ünvanıymış, bu nedenle bu ünvanın bir bayan takımında kullanılması tarihe hakaretmiş, falan filan...

Yahu sizin başka işiniz yok mu? Sizin kafanız neden hep olumsuzluklara çalışır?

Öncelikle belirtmeliyim ki, dilimizde ve kültürümüzde "sultan" lakabı sadece padişahlar için değil, kadınlar için de kullanılan bir sıfattır. Osmanlılarda hanedanın kadın üyeleri için sultan lakabının da kullanıldığını bilmez misiniz? Örneğin Hürrem Sultan, Safiye Sultan vs. Yine bazen annelerimizden bahsederken "Valide Sultan" da demez miyiz?

Öte yandan, sultan kelimesi "yaptırma ve yasaklama gücünü elinde bulundurmak" anlamındaki "sulta" kelimesinden gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında da, "Burada patron benim, bu oyunda ben ne dersem o olur, son sözü ben söylerim" mesajı içeren "Filenin Sultanları" lakabı Avrupa ve Dünya şampiyonu kızlarımıza çok da güzel yakışmıyor mu?

Gene birileri diyor ki, "Milli takımda Türk olmayan Melisa isimli bir yabancı oyuncu var, bu nedenle ben bu takımı milli saymıyorum"

Peşinen söylemeliyim ki bunu söyleyenler ne spordan anlıyorlar, ne Türklük'ten ne de milliyetçilikten. Büyük bir ihtimalle böyle düşünenlerin bu ülkeye ve millete itibar namına kazandırdıkları beş kuruşluk faydaları olmamıştır. Onlar Melisa'nın şu dramatik hikayesini bilseler eminim ki bu düşüncelerinden utanırlardı...

1999 yılında Küba'da doğan Melissa Teressa Vargas Abreu, voleybol oynamaya henüz 6 yaşındayken sokakta başlamış, 12 yaşında da Küba Milli Takımı'na çağırılmıştı. Ülkesi Küba'nın siyasi politikaları Melissa'nın istediği her takımla masaya oturmasına müsaade etmiyor, sadece ülkesinin politikalarına ters olmayan ülkelerle görüşebiliyordu 2016 yılında daha 17 yaşındayken Küba'dan ayrıldı ve Çekya'nın Agel Prostějov takımının yolunu tuttu. Melissa bu takım ile Avrupa Şampiyonası'nda mücadele ederken Eczacıbaşı ile karşı karşıya gelmiş ve 32 sayı ile müthiş bir maç çıkarmıştı. Yani Melissa'nın Türkiye ile ilk tanışması acımasız bir rakip olarak olmuştu.

Melissa kalitesini tüm dünyaya duyururken kariyer merdivenlerini de bir bir çıkmaya hazırlanıyordu ki, talihsiz bir sakatlık geçirdi. Sakatlığının tedavisi için ülkesi Küba'ya döndü. Yetersiz hastaneler ve doktorlar nedeniyle voleybol kariyerinin bitmesinden endişe ettiğinden, tedavisine özel bir klinikte devam etme kararı aldı. Fakat bu karar Küba hükümetinin hoşuna gitmedi. Küba Voleybol Federasyonu Melissa'nın bu hareketini "Ülkesini küçük düşürme ve disiplinsiz tavırlar sergileme" olarak algıladığından O'nu 4 yıl süre ile milli takımdan men etti ve Küba'nın antlaşmasının olmadığı ülkelerde forma giymesini de yasakladı.

Çareyi ülkesini terk etmekte bulan Melissa, 2017-18 sezonunu İsviçre'nin Volero Zurich takımda geçirme kararı aldı. Melissa bu kez de bir ülkeye "sığınmacı" statüsüyle gidiyordu. 2018 senesinde Türkiye'nin ve Avrupa'nın başarılı ekiplerinden Fenerbahçe Opet'in yolunu tuttu. Yıllar önce rakip olarak geldiği Türkiye şimdi artık onun evi olmuştu ve hatta 3 yıl sonra Türk vatandaşlığına bile geçmişti. 2023 Milletler Ligi'nde ilk kez Ay-yıldızlı formayı sırtına geçiren Melissa Vargas, Türkiye'nin Milletler Ligi ve Avrupa şampiyonluklarında baş rolü oynadı.

Sırbistan maçı Melisa için ayrı bir anlam taşıyordu. Çünkü Küba asıllı sporcu, bundan üç yıl önce Sırplar tarafından milli takıma kazandırılmak istenmiş, fakat aynı dönemde Türkiye'nin de devreye girmesiyle milli takım tercihini ay-yıldızlılardan yana kullanmıştı...

Anayasamız “Türklüğü” devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olmak şeklinde tarif etmiş; hiçbir surette ırk, dil, din ve mezhep farkı gözetilmeyeceğini belirtmiştir. Kısacası, Anayasa'nın 66'ncı maddesi ile Vatandaşlık Yasasının 54'üncü maddesine göre Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür...

O halde Melisa Türk vatandaşlığına geçtiği tarihten itibaren Türktür ve her Türk vatandaşı gibi de milli takımında oynama hakkına sahiptir. Bu da böyle biline...

Gelelim millilerin en tartışmalı ismi Ebrar Karakurt'a;

Bilindiği üzere Ebrar'ın yaşam biçimi bir süredir polemik konusu yapılmakta ve trol bir hesaptan kendisine yapılan saldırıya cevap vermesi eleştirilmekte. Saldırılar ve eleştiriler neredeyse linç seviyesine ulaşmış durumda...

Eminim ki Ebrar'a ve onun milli takımda oynamasına muhalif olanların çoğunun milli takımın final maçlarına kadar Ebrar'ın varlığından haberleri bile yoktu. Ne zamanki birileri düğmeye bastı, yaşam biçimi üzerinden Ebrar'a saldırılara başlandı. Gelinen noktada toplum Ebrarcılar ve Ebrar'a karşı olanlar diye ikiye ayrıldı...

Öncelikle, lezbiyenliği, LGBT'yi ve her türlü eşcinsel hareketi hiçbir surette tasvip etmediğimi belirtmek isterim. Buna karşın, Ebrar konusundaki polemiklere ve saldırılara da karşıyım. Zira eleştiriler hem zamanlama açısından yanlış hem de üslup açısından...

Be hey vicdansız ve düşüncesizler! Tam da final maçlarının sonuna gelinen bir dönemde mi aklınıza geldi Ebrar'ın lezbiyen olduğu? "Irmak geçerken at değiştirilmez" sözünü hiç mi duymadınız?

Sizin yaptığınız şeyin adı, Cumhurbaşkanımızında dediği gibi, kültür, sanat ve spor gibi hepimizin birleşmesi gereken alanlarda bozgunculuk yapmaktan başka birşey olamaz...

Size trol bir hesap üzerinden saldırıda bulunulsa acaba siz ne yapardınız, çok merak ediyorum doğrusu...

Tabiki bu hususta ne yazık ki Ebrar da suçsuz değil. Tahriklere kapılıp, tam da maçlar oynanırken eline tutuşturulan "Boş yapma Abdülhamit" yazılı pankartla poz vererek karşı tarafı kışkırtmanın alemi yoktu. Sen sporcusun ve işine bakmalısın; bu konuda da sen yanlış yaptın Ebrar...

Öyle ya da böyle, bütün bunlar yaşanırken maçlar tamamlandı ve Milli Takımımız şampiyon oldu.

Peki ay-yıldızlı bayrağımız İstiklal Marşımız eşliğinde göndere çekilirken ne oldu biliyor musunuz?

Ebrar duygularına hakim olamadı ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak okudu İstiklal marşımızı...

İşte beni olayın bu yönü ilgilendiriyor. Ben, milli bir olay yaşanırken başarının mimarlarının cinsel tercihleri ve özel hayatlarından ziyade, "kim daha milli ve kim bu millet için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor" kısmına bakarım. Bu açıdan bakıldığında, bence Ebrar bu vatan ve millet için görevini fazlasıyla yaptı diye düşünüyorum...

Son bir bilgi daha vermem gerekirse, Dünyanın en iyi voleybolcuları arasında yer alan Ebrar, yoksul mahalle okullarında kız voleybol takımları oluşturan bir akademinin sahibi olup, “Sadece tek bir kız çocuğunun bile hayatına dokunmak benim için tarif edemeyeceğim kadar anlamlı” diyebilecek kadar da koca yüreklidir...

Esen Kalın...