Türkiye'de kadınlar öldürülüyor

Günün sonunda geldiğimiz noktada şu gerçek, yüzümüze tokat gibi çarpıyor: Türkiye'de bütün hayatlar ucuzdur, kadınların hayatı daha da ucuzdur.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de toplumsal vicdanı derinden yaralayan olaylar silsilesine yenileri eklendi. Beyoğlu’nun ortasında bir kadın neredeyse tecavüze uğradı. Sokaktan geçen kişiler tarafından etkisiz hale getirilen suçlular, adli kontrol sonrası serbest bırakılmıştı ki toplumsal vicdanın sözcüsü haline gelen sosyal medya aracılığı ile gösterilen tepki sonucu yüce devletimiz bu iki hamam böceğini hapse atmak nezaketinde ve hassasiyetinde bulundu.

Bizler daha bu olaya şaşırıp sinirlenirken Semih Çelik isimli katil, İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’i vahşice katletti. Cani katilin 1 sene önce paylaştığı videoyu çoğunuz izlemişsinizdir. Bizler siyasal erk hakkında en ufak bir hayıflanma gösterdiğimizde kendimizi memura ifade verirken buluyoruz. Ancak bir hamam böceği sapkın fikirleriyle başka hayatlara tehdit oluşturduğu videolarını rahatlıkla paylaşabiliyor ve beraberinde onu bekleyen bir denetleme ya da sorgulama yok. Geldiğimiz nokta tam olarak budur.

Böylesi facialarda, bizleri yöneten devlet, henüz vatandaşın en temel hakkının teminatını dahi sunamazken gündem, iktidarın çeşitli aparatları tarafından kasıtlı bir şekilde değiştirilerek bulandırılıyor. Bu cümleyi detaylı ve somut bir şekilde örneklendirmek gerekirse, “kızlar etrafınıza dikkat edin, hayatınızdaki insanları iyi seçin, yanınızda biber gazı ve elektroşok taşıyın, onun da kız başına o saatte orada ne işi varmış” gibi iğrenç söylemlerle cinayet ana hatlarından sapıyor ve asıl sorumlu tutulması gereken yetkili merciler alenen hedeften çıkmış oluyor. İnsan hayatının devamı herhangi bir ön koşula tabi tutulamaz. Siz o iğrenç fikirleri topluma yaydığınızda, insanların bir kısmı artık yanında biber gazı taşımayan kadınların öldürmelerini normal ve meşru zeminde kabul edecektir. Normalleştirilen ve meşrulaştırılan her facia, emsali yaşandığında daha da az toplumsal tepki almaya başlar ve biz ne yazık ki ülke olarak bu berbat yolda hızla ilerliyoruz.

Eylem ve protesto kültürü gelişmemiş yığınlar, vicdanlarını rahatlatmanın yolunu, ölen her kadının arkasından o da birinin eşi, annesi, kardeşi, sevgilisi demek suretiyle hikâyeyi romantize etmekte buldular. Erkek adama yakışır mıymış, sizin ananız bacınız yok muymuş? Hayır efendim! İlk önce kabul edeceğimiz gerçek, O’nun kimsenin eşi, annesi, kardeşi, sevgilisi değil, O’nun O olduğu gerçeğidir. Bir insan hiç kimsenin hiç kimsesi olmadığında katledilmesi reva mıdır? Yahut anası bacısı olmayan hamam böcekleri kadınlara taciz, tecavüz etme hakkına sahip midir?

Eşiği bu noktadan çektiğimiz zaman daha kuvvetli bir toplum haline geleceğiz ve daha güvenli hayatlar beraberinde gelecek. Unutmayın onlar biber gazı taşıyan kadınlar istiyor iken biz biber gazının ne olduğunu bilmeyen bireyler istiyoruz. İşte tüm mücadelemiz bu istikamet üzeredir.

Tabi bir de her infialde ortaya çıkan ya da çıkartılan idam çığırtkanları var. Sanki mevzuat düzgün uygulansa idama gerek kalacakmış gibi avazı çıktığınca idam isteyen o güruh… Uygulamadaki çürümenin böylesine artmış olduğu bir dönemde yasal hale getirilecek olan idam cezasının hangi şartlarda kimler için uygulanacağını tahmin ederken zihinlerimizde çok daha farklı sorular peydah oluyor. Bazen böylesi vahşi cinayetlere, idamın yasalaşması uğruna toplumsal zemin oluşturulması için izin ve yol veriliyor olabileceğine dair derin şüphelerden kendimi alamıyorum.